İki üç haftadır söyleşi, sunum ve seminer gibi bazı vesilelerle hafta sonu farklı illere gittim. Yolculuğumun çoğunu il/ilçeler arası otobüslerle yaptım. Maalesef hiçbir firmanın ‘boykot’ hasassiyeti olmadığını gördüğüm gibi ‘coca cola, nescafe ve doğuş çay’ gibi ürünler büyük bir ikrammış(!) gibi veriliyor. Uygun bir dille uyarıp hatırlatınca muavin topu şoföre, o da firmaya atıyor.
Bir ilden diğer ile ailece gidiyoruz. Çocuklar ısrarla dondurma istiyor.
Üç ilçenin maalesef tamamında ‘Algida’ dondurmadan başkası yok!
Esnafın birine “Biz boykot malı almıyoruz.” deyince ‘Algida boykot mu?’ diye sordu.
Gerçekten bilmiyor muydu, bilmez gibi mi yaptı?
O da ayrı bir problem; ama hangi şekliyle olsa da hal-i pür melalimiz ortada…
Ve aradığımız boykota dahil olmayan dondurmayı bir dinlenme sitesinde buluyoruz.
20’ye 1 hasassiyet…
Ona da şükür desek de…
Mazluma karşı tutumun laf kalabalığı ve slogan olması devede kulak gibi içler acısı…
Ankara’da israil vatandaşı ve siyonizme sevgisi, desteği açık bir şarkıcının konseri iptal edilir. Sesi ‘güya bizden(!)’ bilinen ZENGİN, MİROĞLU VE BOSTANCI’lardan çıkar hümanist zavallılık içinde…
Hafta sonu maç var.
Şampiyonluk maçıymııış!!!
Hollanda’da yüz binler Gazze için büyük bir ciddiyet, aşk ve tepkiyle sokaklarda iken bizde şehirler futbol putunun esir ettiği milyonların çılgınlığıyla bir eğlence ve rezalet vitrini…
Kimi kime şikâyet edelim veya gönülleri, elleri, ayakları ve cepleri ‘mazlumdan yana canıyla ve malıyla ensar olma/olabilme’ noktasında nasıl harekete geçirmek lazım, diye düşünüp duruyorum…
Bazıları zaten en ufak bir hatırlatma ve eleştiride savunmaya hazır bütün hürmetleri yok edercesine veya hukuku çiğnercesine…
‘Efendim, futbola, sevinmeye de ihtiyacımız var!’
Kimse sevinme veya futbol olmasın demiyor ki!
Eskiden bir komşumuz ölse veya bir derdi, acısı olsa evimiz taziye evi, gönlümüz ve dilimiz teselli mekanı olurdu.
Vefat edene hürmeten ve acıya ortak olma çerçevesinde 40 gün televizyon açılmaz, sesli bir şekilde sevinç dile getirilmezdi.
‘Efendim, bu takım Filistin konusunda çok hassas…
Her maçta taraftar bu hassasiyeti pankartlar ve sloganlarla ifade ediyor.
Yetmez mi?’
Yetmez efendim! Bizim Zazaca’da bir atasözü var:
“Laser, ariy berdo, ma koti çemçequn dıma. /
Sel değirmeni alıp götürmüş, biz kepçenin derdine düşmüşüz!”
Efendiler, Gazze yanıyor!
Efendiler, bir şehir en vahşi bir şekilde yok ediliyor!
Efendiler, bebek yaşlı, kadın erkek, hayvan bitki, canlı cansız ne varsa imha ediliyor.
Bugüne kadar hayat durmalı değil miydi?
Kardeşimin kanı bütün lezzet ve zevkimi haram etmeli değil miydi?
Liderler, ültimatom ve askerleriyle kıtaları aşındırmalı değil miydi?
Halklar, en yakın konsoloslukları, büyükelçilikleri ve üsleri işgal edip çalışmaz hale getirmeli değil miydi?
Ülke vatandaşları, Gazze’ye imdat için sınırlara yığılmalı değil miydi?
Allah muhafaza bu top bir gün alev topuna dönüp hanemize düşse birileri acaba yine aynı ‘Aymazlık, rahatlık veya haberim yok!’ tavrı sergileyecek mi?
Hassas’ım, hassas’sın, hassas’ız!
Kınıyor’um, kınıyor’sun, kınıyor’uz!
Efendi uyan, uyaaaan!
Gazze yok oluyor,
İzzet kalmadı,
Dava nostaljik anlatılarla gönül okşuyor,
Ecdad kahramanlığı üzerinden ‘duyarkasarlık’ tavan yaptı.
Uyu da ninni… Uyu da ninni..
Umarım uyanış ‘Ya leytena kunna turaben’ şeklinde olmaz…