Tarih, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin okyanuslarca petrole sahip olduğunu, ancak Gazze'nin hastaneler ve ambulanslar için yakıtının olmadığını hatırlayacaktır. Tarih, Müslüman ülkelerin elli milyondan fazla askeri olmasına rağmen, Gazze'ye Müslümanlara yardım için tek bir asker göndermediklerini ve Müslümanların soykırımını durdurmadıklarını hatırlayacaktır. Tarih, Gazze'de ekmek ve içme suyunun bulunmadığı bir dönemde partilere ve konserlere milyarlarca dolar harcandığını hatırlayacaktır. Tarih, Pakistan'ın 1947 yılında İslam adına kurulduğunu ve Gazze'yi kurtarmak için hiçbir şey yapmadığını da hatırlayacaktır. Tarih, İran ve Türkiye'nin İslam adını çok kez kullanmalarına rağmen Gazze'deki katliamı durdurmadıklarını da hatırlayacaktır. Tarih, İslam ümmetinin yöneticileri suçladığını ama aynı zamanda kola içmeye devam ettiğini ve düşman ürünlerini boykot etmediğini de hatırlayacaktır. Tarih, Batı'nın soykırıma karşı sokaklara döküldüğünü, Müslümanların ise evde oturup televizyon izlediğini de hatırlayacaktır... Hesap günü herkes hesaba çekilecek ve ancak o zaman bu mücadeleyi kimin kazandığı, kimin kaybettiği ortaya çıkacaktır.
Uyan ey İslam ümmeti…
Ey Arap ülkeleri, küçük ve büyük, Gazze'deki çocukların ve annelerin ağlamasını duyuyor musunuz? Ey İslam ümmeti, Gazze ve Mescid-i Aksa'da yaşanan faciayı biliyor veya duyuyor musunuz?
Ey Ürdün'ün yiğit adamları! Ey Suriye'nin kahramanları! Ey Irak halkı! Ey Mezopotamya Aslanları! Ey Cezayir halkı, bir milyon şehidin halkı! Ey Libya halkı, Ömer Muhtar'ın torunları! Ey Fas halkı - Atlas Aslanları! Ey yeşil ülkenin Tunusluları! Ey gururlu ve asil Basra Körfezi halkı! Ey Mısır'ın şahinleri, ey Kinane'nin kahramanları! Ey Yemen halkı, cesaretin kaynağı! Ey Osmanlı halkı, ey Sultan Fatih'in torunları! Ey kudretli Selahaddin Eyyubi'nin torunları! Ey bütün İslam ülkeleri ve halkları! Neden cevap vermiyorsunuz?
Gözyaşlarımız yanaklarımızı yakıyor, keder gözlerimizden uykuyu kaçırıyor… Ruhumuz huzuru bilmez hale geldi. Yüreklerimiz zulüm ve haksızlıktan yanıyor. Düşmanlar çok ileri gitti…Etrafımıza bir bakınız! Şanımızın boşa harcandığını görmek ne kadar üzücü… Ne yaptık? Kendimize soruyoruz: Müslümanlar ne zaman uyanacak, ne zaman? Doğu'nun toprakları bize aitti ve Batı'nın toprakları da bize boyun eğmişlerdi. Şimdi hepimiz sürgün edildik…Usame'nin ordusu nerde şimdi, düşmanlarımızı yendiğimiz? Bekledik Ömer Muhtar’ın torunlarını, Cezayir’in mücahitlerini, Ürdün’ün yiğitlerini, Mezopotamya’nın Aslanlarını, Osmanlıların torunlarını, Selahaddin Eyyubi’nin torunlarını, Müslüman kardeşlerimizi. Ama biliyoruz ki kötülük ebedi değildir ve insanların yıkımı önceden belirlenmiştir. Gazze’de yaşananlar, bir coğrafyanın değil, insanlığın yüreğinde açılan derin bir yaradır. Her gün, bir annenin çocuğunu enkaz altından cansız çıkardığı, bir babanın elinde ekmek bulamadan ailesine bakmaya çalıştığı acı sahnelere her gün şahit oluyoruz. Çocuklar, oyun oynaması gereken yaşta bomba sesleriyle büyüyor, gökyüzüne umutla değil korkuyla bakıyor. Elektriksiz, susuz, yiyeceksiz geçen günler sadece bedenleri değil, ruhları da tüketiyor. Bu, yalnızca bir savaş değil; vicdanların sınandığı, gözlerin görüp de sustuğu bir insanlık trajedisidir…Gazze’de yaşanan bu trajedi, insanlık tarihinin özellikle Müslümanların karanlık sayfalarına kazınacak derin bir yara olarak kalacaktır. Sessiz çığlıkların, yıkılmış yuvaların, toprağa erken düşen çocukların hikayesi asla unutulmayacak. Zaman geçse de dünyanın sustuğu bu anlar hafızalarda yaşayacak; adaletin geciktiği, vicdanların sınandığı bir dönemin tanıklığı olarak tarih bu utancı hatırlayacaktır. Gazze’ye selam, direnişe devam!