BM Genel Kurulu'nda Fransa ile Suudi Arabistanın öncülük ettiği ve üç gündür devam eden iki devletli çözüm konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferans, iki devletli çözüme vurgunun yanında Filistin Devleti'ni tanıma çağrılarıyla bitti.

ABD, “verimsiz ve zamanlaması yanlış” diye katılmazken, işgal rejimi ise iki devletli çözüme karşı olduğunu belirtip hem ulusal hem de güvenlik gerekçeleriyle konferansı reddetti.

Devlet başkanları düzeyinde ve Haziran’da yapılacakken Temmuz’un sonuna ertelenen ve bakanlıklar düzeyinde gerçekleşen konferansta ilk kez kurulan sekiz yüksek düzeyli çalışma grubundan "İki Devletli Çözümün Muhafazası”na Türkiye ve İrlanda da eş başkanlık edecek. Bu gruplar, iki devletli çözümle ilgili çok çeşitli konuları inceleyip öneriler sunacak.

Toplantının içeriğine ve sonucuna bakıldığında her ne kadar Netenyahu’nun mevcut tavrına görünüşte çok uymasa da arka planda yine siyonistlerin güdümünde bir organizasyon olduğu imajını veriyor. Suud’un, AB’nin ve Fransa’nın güya Filistin lehine kötü polis değil iyi polis oynarken, bu adımla birlikte ateşkes sonrası Gazze’deki direnişi sıfırlamayı amaçladıkları anlaşılıyor.

Bildiri, tabi ki 7 Ekim 2023’teki HAMAS’ın işgal rejimine saldırısını kınayarak başlıyor. Ardından çok nezaketli bir dille “israilin Gazze’de yol açtığı güvenlik krizi de” rahatsız edici olarak görülüyor.

Sonrası da bilindik şeyler: Filistin topraklarının tamamında Filistin Yönetimi kontrolü ele alırken geçici bir idari komite kurulacak. HAMAS gibi yapılar silahtan arındırılarak her şeyleri Filistin Yönetimi’ne devredilecek ve BM kontrolünde oluşturulacak uluslararası güç de bölgede ateşkesi ve gelecekteki barış anlaşmasını denetleyecek.

G7 ülkelerinden olan Fransa ve İngiltere’nin Filistin’i tanıyacaklarını açıklamaları Trump ve Netenyahu’yu rahatsız ediyor gibi görünse de Fransa Dışişleri Bakanı’nın; “bu kararla hedeflerinin Hamas’ın yalnızlaştırılması olduğunu” söylemesi bu işin danışıklı olma ihtimalini güçlendiriyor..

Yukarıda bahsedilen bildiride 1967 sınırları filan geçmiyor. 2002 yılındaki bir açıklamasında “israil, 1967 öncesi sınırlara geri dönerse tüm Arap ülkelerinin kendisini tanıyacağını” söyleyen Suud Krallığı da bugün bundan bahsetmiyor. Fakat “iki devletli çözüm” tabiriyle bunun kastedilmediğini de söylemiyorlar. Bu ise terör rejiminin çok önemsediği Golan’ı, Batı Şeria’yı yani Beytüllahim, El Halil, Cenin, Nablus ve son olarak da Doğu Kudüs'ü tamamen terk etmesi demek. Oralara yerleştirdiği yağmacıların oradan çıkarılması demek. Bunu da oraları gasp edenlerin kabul etmesi imkânsız.

Haliyle şu anda Netenyahu taraftarı siyonistlerin hâkim olduğu ABD ve Almanya yönetimiyle, muhalif siyonistlerin hâkim olduğu AB ve Arap ülkeleri arasında bir tercih noktasına gelinmiş oldu.

İki seçenek de HAMAS’ı by pass etme üzerine kurulu. Yalnız birinde Filistin gerçeğini komple yok sayarak bölgede yalnızlaşmaya mahkûm kalan bir israilden söz edilirken, diğerinde diğer bölge ülkeleri gibi tamamen kendisine boyun eğmiş bir Filistin’in varlığını kabul ederek rahatlayacak bir israil öngörülüyor.

Peki bu durumda işgal rejimini kurtarmak için çırpınan Suud gibi ülkelerin eline ne geçecek? Hakikatte efendilerinden aldıkları bir kuru kemik ve aferinden başka bir şey değil de asıl dertleri hiç kuşkusuz, direniş düşüncesinin ve bunun sahadaki pratiğinin bitirilmesi. Gazze’deki silahlı direnişin ciddi bir başarı elde etmeden durdurulmaması halinde bunun harekete geçireceği fay hatlarının saltanatlarını sarsacağının farkındalar.

Ve bu bildirinin 25.karesi de net. Türkiye ve Katar gibi ülkelere HAMAS’ı ikna etme görevi verilecek. Türkiye iki devletli çözümü zaten sürekli dile getiriyor. 1967 sınırlarını hatırlatıyor. (Bu arada HAMAS’ın 2017’deki siyaset begesinde, israili devlet olarak tanımadan 1967 sınırlarında bir Filistin’in kabul ettiğini hatırlayalım.)

Filistin Yönetiminin Gazze’deki askeri veya polis gücü olmalarını da Ne Abbas yönetimi ne de işgal rejimi kabul etmeyeceğine göre HAMAS ve diğer gruplar direnişi bırakıp silahlarını Filistin Yönetimine teslim etmezlerse ne olacak? Halihazırda silahlara veda diye bir gündemleri olmadığına göre konferansın kuru kalabalığı çöp olacak.

Fakat hesapları tutarsa, “Filistin Devletini Tanıma” ile atılan yemle Gazze’lilerle diğer yakadaki Filistin’lilerin arası duygusal olarak da ayrılıp HAMAS’ın diğer ülkelerle de her türlü fikri ve hissi yakınlığı koparılmış olacak.

"Ve çok büyük sinsi düzenler tasarladılar!" (Nuh Suresi 22)

Gazze direnişi, imandan ziyade dünyevi kaygılara dayalı, fazla bedel ödenmemiş, kısa ömürlü, dışardan yanmalı ve ısmarlama bir öykü olsaydı, daha önce kendisine yapılan nice ballı kaymaklı teklifi kabul eder, ağrısız başım kaygısız aşım derdi.

HAMAS’a yok muamelesi yaparak onu silmeye çalışma oyununu binlerce kez tecrübe edip başarısız olmuşken Gazze’li sivillerin açlıktan ölümlerini kullanarak bunu yeniden deniyorlar.

Hep önlerindeki oyun tahtasına ve taşlara bakınca da etrafı göremiyorlar.

Oysa artık dünya halkları için Filistin diye bir yer varsa oranın merkezi Gazze’dir.

Bugün şu dakika, Kur’anın fiili bir tefsiri varsa onun adı Gazze’dir.

Her türlü zillet prangasından bağımsız bir devlet varsa orası Gazze’dir.

Ahirette cehennemden kurtuluş için bir vesile varsa onun yolu Gazze’dir.

İnsanlığı aynı özde kendine ve birbirine yaklaştıran bir ruh varsa o Gazze’dir.

Saat işliyor.

Kur’an-ı Kerimin hakemliğinde.

Vaadli ve vaidli..