Hazreti Adem’den bu yana kafirler, müşrikler, zorba güçler, kendi çıkar ve hedeflerine engel teşkil ettiği için Allah’ın dinine, peygamberlere, salih kullara düşmanlık yapmışlardır. Kafir ve zalim güçler, kendi çıkarlarına dokunmamaları şartıyla peygamberlere işbirliği teklifinde bulunmaktan çekinmemişlerdir. Mekkeli müşrikler aynı teklifi Peygamber Efendimize de yapmışlardır. Mekke’nin aristokrat sınıfı, yönetici elitler, egemen düzene karışmaması, çıkarlarını tehdit etmemesi şartıyla Peygamber Efendimizle uzlaşmaya hazır oldukları teklifini sayısız defa gündeme getirmişlerdir.

Egemen zalim güçler için düşünce, inanç, akide çok da önemli değildir. Gerçekte onlar hiçbir şeye inanmamakta, hiçbir şeye kendilerini bağlı hissetmemektedirler. Onlar için inanılmaya, tapılmaya layık tek şey çıkarlarıdır, dünyevi hedefleridir, iktidarlarıdır, emperyalist emelleridir. Acıkınca helvadan putlarını yiyen Mekkeli müşrikler gibi yeri gelince adına demokrasi, insan hakları, adalet, eşitlik dedikleri putlarını tekmelemekten asla çekinmezler.

Günümüzün sömürgeci güçleri, Amerika, israil ve diğerleri de tarihteki ataları gibi sadece çıkarlarına tapınmaktadırlar. Çıkarlarına aykırı hareket etmeyen, yayılmacı emellerine karşı çıkmayan, uzlaşma ve uyum yanlısı olan, projelerine boyun eğip kullanışlı aparatlar olmayı kabullenen Müslümanlarla hiçbir dertleri ve sorunları olmaz onların. Bu uyumlu, uzlaşmacı, kullanılmaya müsait, itaatkâr Müslümanların inancı, mezhebi, yaşam tarzı onlar için hiç önemli değildir. Bu Müslümanlar düşünce ve inançlarında ne kadar katı olurlarsa olsunlar, bağnazlık ve taassupta ne kadar ileri giderlerse gitsinler, onlar için hiç sorun teşkil etmez… Yeter ki sömürü ve zulümleriyle işleri olmasın…

Emperyalistler bu tür Müslümanları çok severler, onların güçlenmelerine, etki alanlarının yayılmasına yardımcı olurlar, önlerini açarlar…

Yüce Kur’an’ı bir bütün olarak yaşayıp yaşatmak isteyen, Peygamberlerin inkılapçı çizgisine sadık kalan, zulüm ve sömürü düzenlerini reddeden, özgürlük ve adalet şiarını yükselten Müslümanlar ise onlar için en büyük düşmandırlar. Bu Müslümanların mezhebi, meşrebi, kavmi, uyruğu ne olursa olsun emperyalist güçler, Amerika ve Siyonist cephe, diğer kafir ve zalim güçler, bu Müslümanlarla mücadele etmek, onları yok etmek için hiçbir fırsatı kaçırmazlar. Tüm güçleriyle ve hep birlikte bu Müslümanlarla savaşırlar. Aralarındaki çatışmaları, ihtilafları bir kenara bırakıp bu Müslümanlara karşı güçlerini birleştirirler. Birbirleriyle yardımlaşırlar.

Amerika ve israil, Batılı ve Doğulu kafir güçler, özgürlük ve adalet peşinde olan, Allah’ın yüce kanunlarının hakimiyetini isteyen, yaşadıkları topraklarda İslami hükümetler kurma hedefine sahip, talan ve sömürüye karşı olan bu Müslümanlardan nefret ederler; ölümüne nefret ederler… Bu Müslümanları etkisiz hale getirebilmek için her türlü gayri meşru, vahşi yola başvurmaktan çekinmezler. Hiçbir kural ve sınır tanımazlar. Birer canavar kesilirler… Bu Müslümanların haklı taleplerine asla kulak vermezler, korkunç algılarla, iftiralarla, linç kampanyalarıyla, vahşi işkencelerle, katliamlarla onları sindirmeye çalışırlar.

Bugün Amerika ve Siyonist güçlerin bir kesim Müslümanlarla savaşıp onlara ölümüne düşmanlık yaparken diğer bir kesim Müslümanlarla uzlaşma ve iş birliği yoluna gitmelerinin nedenlerine bir de bu zaviyeden bakmanın faydası var…