“Yaşanılan bir olayı daha önceden yaşamışlık veya görülen bir yeri daha önceden görmüş olma duygusu” diye tanımlanır deja vu.
Birazcık tarihten haberdar olanlar açısından Gazze’de yaşananlar bir tür ‘deja vu’dur.
Aslında tarihin birçok döneminde Netanyahu gibi zalimler gelmiş, soykırımlar gerçekleştirmiş ve girdikleri şehirlerde canlı namına bir şey bırakmamak için her türlü vahşeti sergilemişlerdir.
Bazıları ise belki daha da zalimdiler; ama Netanyahu gibi güce ve imkana sahip olamadıkları için bu denli büyük çapta katliam ve soykırıma imkan bulamamışlardır.
Haçlılar, 1099’da Kudüs’e girdiğinde şehirde yaşayan tüm insanlarla beraber hayvanları da öldürerek canlı varlık bırakmamışlardı.
Moğollar ise girdikleri her şehirde buna benzer katliamlar gerçekleştirmişlerdi.
Ama “Bağdat Katliamı” kadar dehşet verici olanı yaşanmamıştı.
Tarihin gördüğü en büyük katillerden biri olan Cengiz’in torunu Hülagu Han, 1258’de öldürmekten zevk alan ordusuyla Bağdat’ı kuşattı.
Bu tam bir kuşatmaydı, tıpkı Gazze’nin kuşatılması gibi.
Çevreden kimse Bağdat’a yardıma gitmedi, gidemedi. Moğol korkusu sinmişti çevredeki meliklerin kalbine. Hatta kimileri can korkusundan, kimileri mal ve makam hırsıyla Moğol’un yanında durdu.
Bağdatlılar direndi ve defalarca püskürttüler Hülagu’nun ordusunu; ama güçleri yetmedi.
Kuşatma dirençlerini kırdı, yardım beklentileri sonuçsuz kaldı.
Moğol ordusu Bağdat’a girdi ve kadın çocuk dinlemeden vahşi bir katliama girişti.
Ölenlerin sayısı için 100 bin diyenler de oldu, 400 bin diyenler de.
Camiler, hastaneler, medreseler ve kütüphaneler yakıldı, yıkıldı.
Tıpkı Gazze’deki gibi.
Bağdat’a yardıma gelmeyen şehirler birer birer benzer akıbete uğradılar.
Soykırımcı Siyonistlerin Lübnan’ı, Suriye’yi, Yemen’i, İran’ı ve Katar’ı vurması, bölgedeki diğer ülkeleri tehdit etmesi gibi…
Belki de tek fark Gazze’deki direnişin Bağdat’takinden daha kararlı olması, Gazze halkının dünyada eşine rastlanmayan bir iman ve teslimiyetle Allah’a dayanmasıydı.
Sahabe nesli 1400 yıl sonra Gazze’de kendini gösterdi.
‘Deja vu’yu bozan da buydu herhalde.
Öyle ya haçlıların torunları 2003’te Bağdat’a geldiklerinde Bağdatlılar Gazze gibi direnmemiş bu yüzden de katliam sınırlı kalmıştı.
Ama aynı haçlılar DAİŞ bahanesiyle Musul ve Rakka’yı günlerce bombaladılar ve binlerce insan yıkılan yapıların enkazında kalarak öldü. Cesetlerin enkazdan çıkarılması yıllarca sürdü.
Moğolların takipçilerinin Halep’te neredeyse sağlam bina bırakmayacak şekilde yaptıklarının, Yermük kampında tam kuşatma nedeniyle açlıktan ölen insanların yaşadıkları üzerinden de çok fazla zaman geçmedi. Ekmek sırasında bekleyenlerin üzerine atılan varil bombaları size bir şeyler hatırlatıyor değil mi?
Yani Gazze’de tüm yapıları hedef alan, çadırları içindekilerle beraber yakan, tam abluka ile insanların açlıktan ölümüne neden olan Siyonist işgal çetesinin yaptığı şey Haçlılar ve Moğolların geçmişte ve günümüzde yaptıklarından çok farklı değil.
Biz bu “Deja vu”yu sık sık yaşıyoruz.
Elbette Gazze’nin önemli bir farkı var.
Dünyanın en büyük silah gücüne sahip olan ve hiçbir insani değer taşımayan düşmana karşı neredeyse 24 aydır insanüstü bir direniş sergiliyor Gazze.
Zalimin tutumunda, ablukada, sessiz kalan dünya açısından bir “deja vu” var; ama Yahya Sinvar gibi Muhammed Deyf gibi yiğitleri sık sık görmez dünya.
Şu kesin, Gazze tarihin kırılma noktalarından biridir.