Bir süredir Fransa ve İngiltere’nin Filistin’i tanıyacaklarına dair açıklamalarına Kanada da katıldı. Zira bu ülkeler ABD’yle birlikte siyonist rejime destek veren ülkeler..

Bu gibi haberler sevindirici gelişmeler gibi görünse de bu devletlerin geçmişten günümüze sömürgeci kimlikleri akla ‘Yine ne gibi hinlikler peşindeler’ düşüncelerini getiriyor.

100 yıl önce Sykes-Picot Anlaşmasını yürürlüğe koyarak İslam coğrafyasını parçalara ayıran ‘İngiltere ve Fransa mı Filistin devletini tanıyacak!’ diye hayret etmekten kendinizi alamıyorsunuz tabi..

Hani 1917’de Balfour Deklarasyonu’nu imzalayarak "Yahudi halkı için ulusal bir yurt" kurulmasına ön ayak olan İngiltere, 1948’de israilin işgal rejimini kurduğunu ilan etmesiyle çekilen..

Daha birkaç ay önce “İsrail’in Gazze’de yiyecek, su ve elektriği kesme hakkına sahip olduğunu” ifade eden İngiltere Başbakanı Starmer’in, 1948’de Filistin topraklarını siyonist çetelere teslim eden İngiliz manda yönetiminden ne farkı var Allah aşkına!

Ya Fransa?.. Bakmayın kılıbık Macron’un “Filistin devletini tanıyacağı’na dair sahtekar açıklamalarına..

İşgal rejimi kurulur kurulmaz nükleer silah üretimini siyonist çetelerle paylaşan o günün Fransa yönetiminin siyonistseverliği, bugünün Fransa yönetiminin siyonistseverliğinden daha fazla değil!

Almanya ise bugün İngiltere ve Fransa’nın geçmişte siyonistlere yaptıklarından farklı bir tutum izliyor. Geçmişte Yahudilere dünyayı dar eden Nazi Almanyasının bugünkü Almanya Başbakanı Merz’in "İsrail'in hepimiz için yaptığı, kirli iş." konuşması, selefi Hitler’in kemiklerini sızlatıyordur.

Batılı ülkelerin Filistin meselesinde geçmişten bu yana kimin yanında durdukları değişmiş değil..

666 gündür siyonist teröristlerin Gazze’de 18.500’ü çocuk, 10 bini kayıp 70 bin insanı en vahşi şekilde soykırıma tabi tutmasına, açlıktan öldürmelerine rağmen batılı ülkelerin teröristlere silah sevkiyatı da durmuş değil.

Onlarca kez ateşkes görüşmeleri düzenlendi. Vatanları ve İslam ülkelerinin salahiyeti için temiz bir mücadele veren HAMAS Hükümeti; tüm olur maddeleri kabul etmesine rağmen bugüne kadar siyonist israil ve ABD’nin ateşkesin gerçekleşmemesi için türlü bahaneler ve yalan beyanatlarını dinledik..

Bu arada bebeklerin parçalara ayrıldığı, çadırların yerin altına gömüldüğü bombalı vahşi saldırılar ise hiç durmadı.

Müslüman ülke yöneticilerine düşen ise hep kınamalar oldu. Hiçbir İslam ülkesi Gazze için siyonist terörizme dur demedi. Yardım konvoylarının açlıktan ölen Gazze halkına ulaştırılması için ültimatom vermediler!.

Şimdi ne olduysa New York’ta Birleşmiş Milletler genel merkezinde Suudi Arabistan ve Fransa'nın daveti üzerine iki devletli bir çözüm konferansı düzenlendi. Sahada direniş hareketlerinin kök söktürdüğü siyonist teröristlerin bunca uzlaştırma çabalarını boşa çıkardığı bir düzlemde kurulan böyle masanın, HAMAS’ı diskalifiye etmenin siyonist bir çabası olduğu aşikardır..

Çünkü sonuç bildirgesinde önce süslü cümlelerle;

-Gazze'deki savaşın derhal sona ermesi ve işgalcinin Gazze'den tamamen çekilmesi gerektiği..

-İşgalci israilin 1967 sınırlarına çekilmesi..

-İnsancıl hukuk ve insan hakları hukuku dahil olmak üzere uluslararası hukuka saygı gösterilmesi..

gibi maddeler ve ardından gelen; “Tüm Filistin topraklarındaki yönetimin, kolluk kuvvetlerinin ve güvenliğin uygun uluslararası destekle yalnızca Filistin yönetiminde olması gerektiği”!..

Yani HAMAS’ın silahsızlandırılarak Gazze dahil tüm Filistin yönetiminin siyonist işbirlikçisi Mahmut Abbas yönetimine bırakılması!..

İmzacı ülkeler arasında Türkiye de var ama Türkiye bu maddeye “Filistinli gruplar arasında varılacak bir anlaşmaya dayanarak kurulması şartına bağlı olmalıdır." şeklinde olumlu bir şerh düşerek destek vermiş bulunuyor.

Her ne kadar Arap ülkelerinin yok hükmünde gördüğü Gazze, Filistin devleti için Türkiye siyasi adımlarda ısrar etse de gerçek şu ki; israilin ancak güçten anladığı ve Filistin’in özgürlüğünün, siyonizm terörizminin yok olmasıyla mümkün olduğudur...