Problemi anlamak çözümün yarısıdır. Tersi de doğrudur. Maalesef Kudüs, Gazze ve Filistin meselesinde algısal ve olgusal çelişkiler sağlıklı bir çözüm üretmenin önündeki en büyük engellerdendir. Çözümsüzlük de kimilerinin çözümü oluyor. israil vahşeti en büyük kuvvetini bu çözümsüzlükten almaktadır. Bu bağlamda bazı realitelerin yeniden masaya konulup değerlendirilmesi sağlıklı bir çözüm üretebilmenin ön adımı olabilir.

1- israil, Gazze’yi 1967’de Mısır toprağı olarak işgal etti.

2- israil, Kudüs ve Batı Şeria’yı 1967’de Ürdün toprağı olarak işgal etti.

3- İngiltere, Filistin “BÖLGESİNİ” 1917’de Osmanlı toprağı olarak işgal etti. 1920 de “İngiliz mandası” haline getirdi. (1920’den 1947’ye kadar olan bu Mandalaştırma sürecinde, dışarıdan Yahudi yerleşimci getirtmek suretiyle Balfour deklarasyonu ile bir Yahudi devletinin altyapısını sağlamış oldu. (İngiltere; Cemiyet-i Akvamın -Bugünkü Birleşmiş Milletler - kararı üzerine 1947’de Filistin bölgesini; -sözde- Araplara ve Yahudilere bırakarak çekildi. 1948’de Yahudiler, israil rejimini (!) ilan ettiler. (Bu bölgede kalan Araplar ayrı bir devlet ilanını ret ettiler, çünkü israil meşrulaşacaktı. Bugünden o zamana bakıldığında, belki de o gün bir “Arap Çekirdek Devleti” ilan edilip mücadele bunun üzerinden verilseydi daha farklı olabilirdi. Çünkü bugün ulaşılmak istenilen, o gün sunulan pozisyondur nispeten. Detay gerekçeleri aşağıda belirtilecektir )

4- Şimdi gelinen bu noktada Başta Mısır ve Ürdün, olmak üzere ayrıca Osmanlı’nın varisi olarak Türkiye’yi de devre dışı bırakıp, Kudüs ve Gazze savunmasını; HAMAS, İslami Cihat ve El-Fetih gibi örgütlere ihale etmek art niyet taşımıyorsa, büyük bir gaflettir. Art niyet taşıyorsa da büyük bir hıyanettir. “Tatlı lokmayı sevdiğine ver, tatlı sözlerle de sevmediğini geçiştir” kabilinden ucuz bir lokma gibi Kudüs ve Gazze’yi (Filistin’i) israil pençesine terk etmek HAMAS’a, İslami direnişe, Filistin’e övgüler dizip karın tokluğuna ayakta tutmak nasıl izah edilebilir. Zaten Birinci Dünya Savaşı’ndan beri (Osmanlı’nın dağıtılıp paylaşımından bu yana) İngilizlerin Tasarladığı projenin işletilmesi de böyle bir şeydir.

5- Osmanlı’ya geçtiğinden bu yana (1517 1917) Filistin bir bölge ismiydi. Bir devlet değildi. (Filistin bölgesi; Kudüs Mutasarrıflığı, Şam Vilayeti ve Beyrut vilayeti şeklinde 3 mıntıkadan oluşurdu) İdareleri de Osmanlı’nın Mısır valilikleri üzerinden sağlanırdı. Bazı dönemlerde de Şam Vilayeti üzerinden de idare sağlanmıştır.

Eğer bir “FİLİSTİN DEVLETİ” OLGUSUNDAN bahsedilecekse; elbette bunun içinde Ürdün, Lübnan, Suriye hatta nispeten Mısır da vardır, olmalıdır. israil sadece Gazze ve Batı Şeria’da değil bu dört ülkede de işgalci durumunda değil midir? Bu dört ülke ile de savaş durumunda değil midir? Bu dört ülkeye de her gün operasyon düzenlenmiyor mu? Uluslararası anlaşmalara göre Mescid-i Aksa şu anda Ürdün Vakıflar Bakanlığına bağlı görünmektedir. Yani Ürdün Toprağıdır, resmi sorumlusu Ürdün’dür. Mescid-i Aksa işgal altındaysa İslam ümmetinin buradaki muhattabı HAMAS, el-Fetih değil bizzat Ürdün Krallığıdır. Bu sorunun ana aktörü Ürdün krallığı olmalı değil midir? Batı Şeria da şu anda Ürdün toprağı olarak israil işgali altındadır. Mescid-i Aksa ve çevresine yapılan her saldırı resmiyette Ürdün’e yapılıyordur. 1988 yılına kadar, Ürdün Devleti Kudüs ve Batı Şeria’daki nüfusa, özel bir vatandaşlık statüsü tanımış, kimlik veriyordu. (Daha sonradan ilişkiler bozuldu. Filistinli örgütlerin sık sık uçak kaçırmaları ve Ürdün krallığının uluslararası sahada zor durumda kalması, ayrıca büyük bir nüfusun Filistinlilerden olması hasebiyle yönetimin kendisini tehdit altında görmesinden dolayı Filistinli mültecilerin büyük kısmını Lübnan’a sürdüler, irtibat ve iltimaslarını kestiler.)

6- Suriye’de Golan Tepeleri, Lübnan’da Şeba çiftlikleri ve Litani nehrinin güneyi işgal altında değil midir?

7- Daha açık bir ifade ile; Mısır’dan ayrı, Ürdün’den ayrı, Lübnan’dan ayrı, Suriye’den ayrı, hatta Osmanlı Varisi Türkiye’den ayrı bir israilin işgal ettiği, topraklarına el koyduğu “Filistin Devleti” yoktu ki… Bu devletlerin hepsinin direk ya da dolaylı içinde bulunduğu bir Filistin bölgesi söz konusuydu. Peki şimdi bu devletler neden bu savaşın içinde yoklar? Bu topraklar kimden alındı? İşte “ALGISAL FİLİSTİN DEVLETİ” budur. Hazreti Ömer’in fethettiği topraklar Kudüs’tü. Selahattin Eyyubi’nin de feth ettiği topraklar Kudüs’tü. Yavuz Sultan Selim’in de fethettiği topraklar Kudüs’tü.

8- Aynı durum Gazze için de geçerlidir. Gazze’de 1967’ye kadar Mısır’ın idaresi altındaydı. 1947’de İngilizler çekilirken Mısır, Gazze’yi işgal etti, kendi topraklarına kattı ve askeri idaresi söz konusuydu.

9- Yukarıda da değinildiği gibi Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) 1947’de İngiliz mandasının o bölgede sonlandırılacağına dair bir karar aldı. Bir Arap ve bir de israil devleti kurulmak üzere bölgeyi Yahudiler ve Araplar arasında bölüştüren bir plan hazırladı. “Taksim Planı” olarak bilinen bu karar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edildi. israil bu plana dayanarak 1948’de devlet ilanı yaptı. Zaten bu plan Yahudilerin devlet ilanı için yapılmıştı. Belirlenen alanın %56’sı Yahudilere bırakılmış , %43’ü Araplara bırakılmış % 1’de Kudüs ve çevresi olarak Birleşmiş Milletler’in kontrolünde tutulacak şekilde belirlenmişti. İşte algısal Filistin mücadelesiyle, olgusal Filistin mücadelesi arasındaki farkı bu nedenle belirtme ihtiyacı hissediyoruz. Olgusal Filistin devletinin mücadelesinde başta Mısır ve Ürdün olmak üzere Suriye Lübnan, Türkiye olmazsa olmazdır. Öncelikle bunun mücadelesi verilmeli ve bunun mecrası hazırlanmalıdır.

10- Batı Şeria zaten askeri olarak israil denetimindedir. A,B,C diye bölgelere ayrılmış. Kısıtlı bir bölgede idari yönetim Filistin Kurtuluş Örgütü’ne verilmiş, askeri kontrol ise israildedir.

11- Amerika Başkanı Trump, olacakları bu son dönemde açık bir şekilde ilan etti. Hedef; Arapların ve Müslümanların tamamen Filistin’den çıkarılıp başkenti Kudüs olan Yahudi devletinin stabil hale getirilmesidir. Bu da büyük oranda tamamlanmıştır. Her geçen zaman ve an Müslümanların aleyhinedir.