İlahi bir tecelli olarak; “İnsanlığın yarısı kadındır, diğer yarısını da kadın doğurmakta ve yetiştirmektedir.” Bu yönüyle İslam, kadını; “ANNE” olarak insanlığın ve toplumun en temel yerinde konumlandırır ve görevlendirir, bu görevine kutsiyet atfeder.
Kadının zaten bir görevi ve işi vardır. Nitelikli ve sağlıklı bir birey, aile ve toplum inşasında asıl görev ve mimarlık anneye, dolayısıyla kadına aittir. Tıpkı bir kraliçe arı ya da kraliçe karınca gibi “yuvanın içinde”; birey, aile ve toplum ağını örer ve inşa eder.
Rabbimiz bu kutsal görevi, Kur’an -ı Kerim’de; (Ahzab -33) “Evinizde vakar ile oturun.” ayeti ile Resulullah sallahu aleyhi vesellem’in eşleri olan annelerimizin şahsında, Müslüman Kadına bildirmiştir.
Resulullah Efendimiz aleyhisselatu vesselam da ibadet noktasında bile “Kadının evinde kıldığı namaz, mescidimde kıldığından daha hayırlıdır.” (Ahmet b. Hanbel, Müsned; Ebû Dâvud) buyurarak kadının topluma karışmasındansa evinde kalmasının daha hayırlı olduğunu belirtmiştir.
Azimet ve ruhsat noktasından meseleye bakıldığında, azimet ve asıl olan, kadın için bu ev ve aile merkezli konumlanmadır.
Bu cihetle İSLAMÎ OTORİTELER ve REFERANSLAR da kadının dışarıda çalışmasını zaruriyet ve aşağıda belirtilen hususlar dışında tavsiye etmezler. Dolayısıyla İslami nass ve referanslar bizim için de belirleyici ve bağlayıcıdır
Kadının yuva içindeki bu ağır görevine karşın, dışarıda çalışıp kazanıp getirme görevi ve sorumluluğu Nisa suresi, 34. ayette belirtildiği şekliyle erkeğe tevdi edilmiştir.
“Erkekler kadınlar üzerinde kavvam, yani yönetici ve koruyucudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın insanların bir kısmını diğerlerinden üstün yaratması ve bir de erkeklerin, kendi mallarından mehir ve evin geçimi gibi harcama yükümlülüklerinin olmasıdır…” (Nisa,34)
Kadının çalışmasına yönelik bir ihtiyaç durumu söz konusu olursa buna da belli ilkeler ve tedbirler çerçevesinde ruhsat vardır. Bir iş yerinde kadının çalıştırılması caizdir. Ancak bazı şartlar vardır. Nitekim mezheplerimiz aşağıdaki şekilde görüş belirtmişlerdir.
Hanefî: Zaruret varsa çalışabilir, normalde evde olması faziletli görülür.
Şâfiî: Evde kalması öncelikli; fitneden korunmak esastır.
Hanbelî: En katı yorum: Kadın ancak zaruret halinde dışarı çıkar.
Mâlikî: İhtiyaç varsa çalışabilir; örf önemlidir.
Çağdaş İslam hukukçuları (Tantavî, Karadavî, Vehbe Zuhaylî vb.) ise bu konuda şöyle derler:
“İslam çalışmayı yasaklamaz. Fakat fıtrat, ahlak, erdem ve aile düzeniyle çatışmayacak şekilde sınırlar getirir.
Kadın çalışabilir; fakat:
· Mahremiyet korunmalı
· Aile düzeni bozulmamalı
· Fitneye açık ortam olmamalı
· Kocanın izni olmalı (evlilikte)
· İslami tesettür şartlarına riayet edilmeli.”
Cuma namazının sadece erkeklere farziyeti bile bu konuda önemli bir referans olarak gösterilmektedir.
İslam, kadının çalışmasını yasaklamaz. Fakat belli sınırları korumak şartını getirir.
Niyet, ortam, zaruret/ ihtiyaç ve mahremiyet sınırlarının korunması temel kriterlerdir.
Çalışmanın amacı rızık temini, kendini geliştirme, topluma fayda veya ekonomik zarurete dayanıyorsa meşruiyeti artar.
Hz. Peygamber aleyhis selam döneminde kadınlar hem sosyal, hem ekonomik hem de eğitim alanında görev almışlardır.
Şifa bint Abdullah → Hz. Ömer döneminde fiyat kontrol memuru (piyasa denetçisi) olarak görevlendirildi.
· Rufeyde el-Eslemiyye → Sahabe döneminde saha hemşiresi olarak görev yaptı.
· Ümmü Süleym, Esma bint Yezid → Savaşlarda yardım görevlisi, sağlıkçı olarak görev aldılar.
Bu temelde, kadının çalıştırılması hususunda akla ilk gelen temel şartlar şunlar olsa gerektir;
Kadının çalışması veya işletme sahibi olması durumunda ise; kadın ve erkeğin baş başa kalması (halvet) ve birbirine yabancı olan erkekle kadınların karışık olarak bir arada çalışmaları ve gayri meşru yaşamaya vesile olacak şekilde bir arada bulunmaları özellikle de kadınların İslami tesettüre riayet etmemeleri konusunda hüküm duruma göre değişir:
“Şartlar uygunsa caiz, korunmuyorsa mekruh hatta HARAM olabilir.”
İslam, kadın-erkek ilişkilerinde “İffetli Davranma” prensibini esas alır. Bir işletmede kadınların çalışması gerekiyorsa fitneye kapı aralamamak için ciddi tedbirler alınması farzdır.
Allah Teâlâ Nur Suresi 30-31. ayetlerde şöyle buyurur:
“Mü’min erkeklere söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar… Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ve ziynetlerini açmasınlar…”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise şöyle buyurmuştur:
“Gözün zinası bakmaktır.” (Buhârî, Kader 9; Müslim, Kader 20)
“Bir erkekle bir kadın baş başa kaldıkları zaman üçüncüleri şeytandır.” (Tirmizî, Fiten 7; Ahmed b. Hanbel, 1/18)
Yine Efendimiz aleyhis selam genç bir sahabeye şu tavsiyede bulunmuştur:
“Ey genç! … Bir kadınla yalnız kalmaktan sakın. Çünkü bir kadınla bir erkek yalnız kaldıklarında mutlaka şeytan onların üçüncüleri olur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/9)
Bu ayet ve hadislerden hareketle, çalışan kadınların bulunduğu iş yerlerinde alınabilecek pratik tedbirler şunlardır:
(DEVAM EDECEK)