İnsan bilinçli bir mevcudat(varlık) olmaktan çok, bilinç sahibidir. Dış dünyanın yığmacı, dayatmacı ve birikimci eğitim bilgilerini edilgen(pasif) biçimde almaya amade ve boş bir zihin(eğitim ekolleri boş zihne şu kavramı uygun bulmuşlardır: ’tabula rasa’ veya ‘tabula rosa’)… Amaçlanması gereken eğitim ve öğretim sistemleri ile belli bir yapıya bürünen, beşerden insana bir dönüşümdü. Fakat ne yazık ki yönetimlerin paradigmaları farklı bireyle ilgili farklı istek ve arzular içerisindeydi. Hal böyle olunca yönetimlerin kontrolü ve paradigmaların iflası da kaçınılmaz oldu.

Yönetimlerin dünyası formal ve informal eğitim model ve kuramlarıyla ‘beşer’in inşa edilmesinin çıktısı olan ‘insan’ı oluşturma çabasından uzak bir şekilde her daim farklı bir arayış içerisinde olmuştur. Kronolojik boyutu incelendiğinde yönetimler, formal ve informal eğitim modelleriyle her zaman makul ve istendik vatandaş oluşturma paradigma(anlayış) arayışları içinde olmuştur.

Türkiye eğitimi sistemi bir paradigma iflasının içerisinde kıvranıyor. Eğitimin ve okulun birçok tanım ve amacından biri olan sosyalleşme adı altında verilen egemen gücün istendiği fertleri yetiştirme faaliyeti tesiriyle hakiki gücünü kaybetmiştir. Bir örnek olarak teknolojinin insan yaşamında giderek yaygınlaşması neticesinde okul ortamının bu denli kolayca sağlayamadığı biçimde bilgiye erişim kolaylaşarak, bilgiye ulaşma yolları çeşitlenmiş ve bireyin bireysel yolculuğu artmıştır. Bireyler istedikleri bilgiye istedikleri zaman ve mekanda ulaşabilmektedir ve aynı zamanda bu bilgileri sorgulayabilmektedir. Hatta bugün “enformasyon(bilgi) otoyolu”, “enformasyon(bilgi) bombardımanı”’ndan söz edilmektedir. Farklı bilim alanlarının birbirine üstünlük kuramadığı veya artık kurmaya çalışmadığı bu çağda birçok bilim alanının kendine has yaklaşımlarıyla zamanı isimlendirme girişimleri olmuştur, bu farklı disiplinlerden hareketle “adı konulmamış bu çağda” bireylere bir şeyler öğreten ya da bireylerin özgürce öğrenebilecekleri çok çeşitli kaynaklar vardır. Gelinen zamanda okul kurumu yegâne eğitsel biçimlendirme aracı olma rolünü diğer araçlarla bölüştürme dönemi içerisine girmiştir. Bu durumda belirli kişilerce önceden belirlenmiş özelliklerin ve bilgilerin öğrencilere özel olarak oluşturulmuş “izole” bir çevre olarak okul sınırları içerisinde aktarılmasına dayanan geleneksel yöntem de işlevselliğini yitirmiştir.

Okul ortamları salt bilgi transfer merkezleri haline dönmüşler. Teknolojik gelişmelerin ve hatta yapay zekanın en ileri olduğu çağımızda örgün ve yaygın eğitim kurumlarında aktarılan bilgilerin işlevselliği ciddi manada ehemmiyetini kaybetmiştir. Çünkü öğrenciler her dijital platformda bilgi erişimine çok rahat bir şekilde ulaşabilmektedir. Dolaysıyla öğretmen-öğrenci arasındaki bu bilgi alışverişi çok yüzeysel bir renge bürünmüş. Saygı, sevgi, empati, ahlak ve aidiyetle beraber sorumluluk duygusu ruhundan kopuk bir ağa dönüştüğü için yeni nesil bize benzemekten çıkmış çağın gereklerine teslim bir nesne haline dönüşmüştür. Yani nesneler tarafından tüketilen canlı bir organizmaya evirilmiştir.

Küresel sermaye piyasası da yeni nesli bir pazar aracı ya da müşteri olarak gördüğü için ruh ve kültürden yoksun bir paradigmayı amaç edinerek varlığını sürdürmekte, her köşe bucağı farklı amaçlarla kaparak pragmatist felsefi yaklaşımlarla geleceğini sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

Neticede malum sistemler, kendi çıkarlarına münasip fertleri biçimlendirebilmek için etkili bir okul sistemi oluşturabilse de fertlere bilgi, beceri ve tutum kazandıran başka kaynaklar da olduğundan istediği biçimde başarılı olamayacaktır. Belki de bu yüzden küresel manada egemen olan sistemler, çoktan okul dışındaki kaynakları dolaylı ya da doğrudan kullanmaya başlamışlardır.