Bu yılın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan eliyle ‘Aile Yılı’ ilan edilmesi önemlidir. Bu sadece bir politika olarak kalmamalı ve ilan edilmekle geçiştirilmemelidir. Kimi üniversitelerin bu konuda sempozyum, kongre ve başka çalışmalar için start alması, DİB’in hutbe ve vaazlarının bu yönde belirgin bir hal alması gerekmektedir. Geçen hafta HÜDA PAR’ın düzenlediği ‘Son Kale Aile’ adlı panel bir ilk adım olarak önemlidir.
Ailenin korunması ve ayakta tutulması gerçeğinin bazı programlara sıkıştırılması, birkaç ay veya bir yılla geçiştirilmesi dağın fare doğurmasından başka netice vermez. Çünkü küfrün ‘ahlak, iman ve İslam’la olan mücadelesi ta ilk insan Hz. Âdem’den aile üzerinden başlamış, hiç soğumadan devam etmiştir. Son iki asırdır küfür, batıl cenah kaleyi içten yıkmak için bütün dezenformasyon ve tahrip çalışmalarının başına aileyi koymuştur. Ailenin dağılmasında, yıkılmasında ve aile denilen bir kurumun kalmamasında başat rolü kadına vermiştir.
Küfür, Müslüman aileyi yıkma rolü verdiği kadını ürkütmemek ve karşı koyuşlar, kaldıracak kaldırmayacak şekilde kartlarını açıktan değil süsleyerek püsleyerek açmıştır. ‘Kadın hakları, eşitlik, özgürlük’ gibi hileli ve danışıklı başlayan propagandalar ‘sinema, edebiyat, tiyatro, televizyon, internet ve sosyal mecralar’ işin içine katılarak sanat ve eğlence kılıfıyla sunulmuştur. Uluslararası ihtiyaç, ilişkiler, anlaşmalar diyerek ve denilerek bu iş yasalar ve yasaklarla ‘son vuruş’ seviyesine getirilmektedir.
Ve gelinen noktada dağılan aileler, yıkılan yuvalar, nikâhlı ama yaşı küçük diye zani suçlamasıyla cezaevine atılanlar, kadının ifadesini esas alan düzenlemeden sonra şiddet iftirasına uğrayan eşler, ötelenen evlilikler ve boşanan eşlerin nafaka üzerinde yaşadıkları problemler vahim sonuçlar olarak önümüzde duruyor.
Bunu bilmeyen de kalmadı!
Mısır’daki sağır sultan bile duydu ‘aile’ kalesinin altına ne dinamitlerin yerleştirildiğini!
Aile yılı için ilk önce bir samimiyet testi lazımdır. Aileyi ayakta tutacak, onaracak ve aile bireyleri arasında ülfet oluşturacak vesileleri inşa edecek bir sürecin sağlıklı ve doğru yürümesi için 6284 gibi yasal bazı düzenlemeler ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği gibi projelerin üzerlerine samimi bir ‘Nas ve Felak’ okuyarak ivedilikle tarihin çöplüğüne atılması lazımdır. Pratikleri yönüyle insan, insanlık, İslam ve nesillerimiz için düşman üssü konumunda olan bu tür yasal garantilerin ve desteklenen projelerin kadına şiddet savunusu(!) bir tür “kadın ve aile sömürüsü” ürettiği unutulmamalıdır.
Aile kurumunu yok etme, son kale aileyi yıkmaya yönelik bütün çalışmaların arkasında dışıyla, içiyle şer güçlerin ve ahlak düşmanlarının olduğu bilinmelidir. Lilith’in kızları üzerinden Müslüman aileye yönelik bu şeytani saldırıların arkasında emperyalist ve Siyonist aklın olduğu muhakkaktır. Nerede biri dolaylı da olsa en ufak tarzda bile aileyi hor gören, tezyif eden bir söz üretiyorsa, söylem geliştiriyorsa onun katmerli bir aile düşmanı olduğu bilinmelidir. Bu tür kişi, girişim, proje ve yasalar birçok somut olayla ilintili arka planlı ve sinsice işleyen operasyonel unsurlardır.
Son kale aileyi yıkmaya dönük operasyonların Türkiye üzerinden İslam dünyasına ve Müslüman toplumlara karşı topyekûn bir tehdit ve saldırı olduğu unutulmamalıdır. Aileyi korumaya yönelik bütün gardların düşmanın bu konuda nerede durduğu, ne yapmaya çalıştığı ve kimlerle işbirliği içinde olduğu bilinerek ve hesaplanarak alınmalıdır.
Kadın hakları savunusu gibi ortaya çıkan her kişi ve girişimin aslında aile, kadın, iffet, ahlak ve kutsala karşı bir saldırı olduğu artık görülmeli ve adımlar bu saldırıyı def edecek şekilde devamlı, güçlü, kararlı, caydırıcı ve zamanlı olmalıdır.