Garip kelimesi, gurbet ve garabet türevli olup “yabancı, gurbette yaşayan; kimsesiz, zavallı, çaresiz; alışılan tarzda olmayan, tuhaf; bambaşka; dokunaklı ve üzüntü verici” gibi anlamlara gelir. Toplumda özellikle yetim, fakir, mağdur, muhacir, mahpus, güçsüz, imkanı ve gücü elinden alınmış kimseler garip olarak adlandırılır.
Dünyadaki gariplik ve garipler günümüzde daha net görülüyor, bunu onların yaşadıkları zorlu günlerden, işgal edilen beldelerinden, katledilen bedenlerinden ve gasp edilen haklarından anlıyoruz. Peygamberimiz aleyhisselam iman davasını ve bu davayı omuzlayanları imtihanın çileli yönü, insi ve cinni İslam düşmanlarının tazyikleri ve tedhişleri nedeniyle ‘garip ve garipler’ ilişkisiyle şu hadisinde müjdeler:
“İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip mü'minlere!”
Niye?
Çünkü azgınlıkta canavarları geride bırakan, günahlarla hayatı ve sokakları yaşanmaz hale getiren, kin ve düşmanlıkla iktidar hırsına bürünen, zalim ve tuğyanla her türlü yıkım, işgal ve katliamı hak gören ve meşru sayanlar ‘mahrum, mazlum, çaresiz ve inançlı’ insanlara musallat olmuşlar. Onların maddi ve manevi yaşam alanlarını daraltmış ve onları bu hayatın gösterilen, dayatılan ve mecbur bırakılan ‘garipleri’ kılmışlar.
Yunus Emre’nin şu dizelerde tanımladığı garip, garipliğin genel algısıyla haklı ve yerinde bir tespiti değil midir?
“Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin…”
Garip u gurabanın ölümü dahi görülmez, işitilmez. Görülse bile ‘ölünce badem gözlü ilan edilen körlere, sırma saçlı olarak övülen kel ve fodullara’ verilen kıymetin binde biri olmaz.
Gazze niçin garip bırakıldı ve garip kaldı?
Hiç düşündük mü?
Gazze inanç, izzet ve vakarlı bir duruş sergilediği için; topraklarını işgal eden vahşi ve barbar çetelere boyun eğmediği için, antisemitizm propagandasıyla sempatik ve haklı gösterilen hain siyonistlerce asimile edilmeyi kabul etmediği için garip bırakıldı, garipsendi, riyakar ve yalaka kardeş tutumlarına maruz kaldı.
Gazze’nin görülmeyen on binler masum bedenleri bunu en güzel ifade etmiyor mu?
Gazze’nin sağır sultanların bile işittiği soykırımını ‘summun, bukmun, umyun’ modunda manevi, vicdani ve ahlaki olarak sağır, dilsiz ve kör olan yönetici, idareci, devletlu ve facirlerin birkaç siyonist leş için dünyayı ayağa kaldırması bunun en güzel tefsiri değil mi?
Vahşi çetenin katlettiği on binler Filistinli’yi kulak ardı edip birkaç katil cesedi bulmak için yüzlerce arama ekibi seferber edenler ‘Kardeşlerine ve müminlere’ üç gün sonra değil iki yıl sonra bile ‘duyar sağırlar’ modunda kalmadılar mı?
Bir Gazzeli, bir Doğu Türkistanlı, bir Arakanlı kadar mağdur ve mazlum Nizamettin Kabaiş de bu gariplerden biridir.
O, cennet müjdesi kız çocuğu babasıydı. Daha bir baba şefkatiyle doyamadığı, koklayamadığı ve tenine serin bir rüzgarın bile dokunmasına kıyamadığı ROJİN’inin başına gelenler geçen bunca zamana rağmen aydılatılabildi mi?
Memleketin yüz binler garibinden; dil, kimlik ve inancından dolayı garipleştirilen bir ailenin garip bir ferdi ROJİN, ölümüyle dahi garipler ve unutulmuşlar defterine yazılma dehşetine maruz kalmadı mı?
Garip GAZZE’nin ve gariplerden bir garip Nizamettin Baba’nın garipliğine yabancı, nemelazımcı, içten hesaplı ve kopuk kalanlar bilin ki gerçek haklılık ve son mutluluk GARİPLER’in olacaktır.
O vakit sizlere kalacak olan tek şey ‘WA ESEFA/AH KEŞKELER’ olacaktır.