Yıllar sonra bir Papa geldi Türkiye’ye ve geçti Lübnan’a… Hıristyanlığın Katolik mezhebinin en tepe ismi olan Papa XIV. Leo’nun bu ziyareti yanlış doğru, haklı haksız, gerekli gereksiz birçok eleştiri aldı, farklı tepkilerin odağı oldu. Sosyal medyanın kirli ve olumsuz ortamı da neyin nasıl ve niçin olduğunun sağlıklı anlaşılmasına engel oldu. Hıristiyanlar açısından önemli olan İznik Konsilinin toplanmasının yıldönümüne denk gelen bu ziyaret, önceki Papa ziyaretlerinden daha fazla etkileşim, tepki ve anlam yüklemesine konu oldu ve maruz kaldı.

Biz konunun detay, dezenforme, tartışma ve niyet okuma boyutlarına girmeden bir iki hususa dikkat çekmek istiyoruz:

Herkes bir yerlere ziyarete gidebilir, birileriyle görüşebilir, görüşmeler en aykırı ve düşman taraflar arasında da olabilir. Burada önemli olan “görüşen kişiler, görüşülen konular, görüşme amacı, zamanı ve zemini” üzerinden doğru okumalar yapabilmektir. Kendi dünyamız ve dinamiklerimiz açısından görülmesi ve anlaşılması gerekeni görmektir.

Kur’an’ın kıssaları ve Peygamberimizin aleyhi selam siyeri/daveti üzerinden siyasi okumaları yaptığımızda Hz. İbrahim, Musa ve İsa’nın aleyhim selam kendi döneminin siyasi otoriteleri ile görüşmeler yaptığını, Peygamberimizin aleyhi selam Mekkeli kodaman ve ekabir müşriklerle, Yahudi kabile liderleriyle ve Hırısitiyan devlet yöneticileriyle görüşmeler yaptığını, anlaşmalar imzaladığını ve bazı ilgili kişileri ağırladığını, ikram ettiğini de biliyoruz.

Tarihsel süreçte benzer görüşme, ilişki ve anlaşma süreçlerinin halifeler zamanında, birçok Müslüman imparatorluk ve devlet yönetiminde de yaşandığı malumdur. Önemli olan bu tür görüşmeler sonrası çığırtkanlık yapıp niyet okuma, bağcıyı dövme olmamalıdır. Hakikati anlama ve üzüm yeme olmalıdır.

Herkese kadarınca muammele etmek önemlidir. Papa ve diğer bazı dini liderler veya siyasi liderler kendi tabiileri veya vatandaşları nazarında yüce, değerli ve kıymetli olabilir. Bizim nazarımız, bu tür değerlendirmelerde önemli ve esastır. Bu nazar da referansını Kur’an ve sünnetten almalıdır. Bu çerçevede görüşme süreci bu nazarla değerlendirilir. Doğruya doğru yanlışa yanlış, denilir. Birilerinin doğru ve yanlış ilanı sonrası kıytırık savunmalara, yalama paklamalara veya delilsiz tazyiklere sarılmasına veya savrulmasına haddi ve hakkı yoktur.

Papa’nın “Hıristiyanlar arası uçurumlar ve düşmanlıklar utanç vericidir. Farklı mezhep ve görüşteki Hıristiyanlar günümüzde birlik içinde hareket etmelidir.” Sözü kaç kişi tarafından görüldü ve dillendirildi. İnanç yönüyle nazarımızda müşrik olan ve tarihsel süreçte her birlik sağladıklarında Müslümanlar ve beldelerimiz üzerine ‘çapulcu, yıkıcı ve katil’ haçlı sürüleriyle üşüşen bir zihniyetin en tepesinin ağzından dökülen bu sözlerin es geçilmemesi gerekir. Müslüman lider ve bireylerin bu söz üzerine şunu düşünüp İslam’ın izzeti, ümmetin selameti ve kardeşliğin tesisi için harekete geçmesi lazım değil midir?

“İslam dünyası, hala Sünni Şii, Türk Kürt, Arabistan İran, Afganistan Pakistan ve benzeri mezhep, dil, kimlik, ırk ve coğrafya farklılıklarıyla birbirini ayrıştırmıyor mu, ötekileştirmiyor mu? Bu durum bizim açımızdan ne derece İslami, insani, vicdani ve ahlakidir?”

Sosyal, siyasal, kültürel, sanatsal, ekonomik ve eğitim yönüyle zaten Batı’ya her yönüyle bağımlı ve bağlı ülkemiz ve siyasi erki üzerinden bu kadar tartışma ve atışma oluşturup mevzi genişletmemek lazımdır.

Lazım olan; her birimizin zoruna giden, kanına dokunan, bizi üzen ve gönül daraltan bu tür ziyaretler ve görüşmeler karşısında kesintisiz bir şekilde kendi manevi değerlerimize, İslam’ın inanç ve ahlak düsturlarına, Müslümanın şahsiyet gelişmesine birey, aile, camia, topluluk ve ülke olarak topyekün adımlar atmamız, çalışmalar yapmamız ve pratikler geliştirmemizdir.