Hayat bir sınavdır
Hayat bir imtihandır. Karşımıza çıkan her şey bizim imtihanımızdır. Verilen de alınan da güldüren de ağlatan da hepsi sınavımızdır bizim. Şunu unutmamamız lazım ki, sınavımız gücümüzü aşan konularda değildir. Zira kulunu güç yetiremedikleriyle sınamak Allah Teala’nın adetinden değildir. Önümüze konan her çetin sorunun bir çözümü, cevabı vardır. Zordur deyip tembelliği seçip ağlamak, sızlamak bir çözüm değil, bilakis mevcut sorunu daha da büyütür. Hz. Pir(ra) şöyle der: "Zor diyorsun, zor olacak ki imtihan olsun."
"Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman? Bilemem! Yeter ki o kapıda durmayı bil!"
Çözümün anahtarı uzaklarda değil bizdedir, ama çoğu defa biz bu hakikatin farkında olmayız. Kendimizdeki saklı güçleri keşfedemediğimiz için yeniliriz.
İnsanların çoğu karşılaştıkları zorluklarla mücadele güçlerini harekete geçirip onları yenmek yerine “kaderimiz buymuş” deyip başlarına gelen olaylardan dolayı ağlayıp sızlamayı, başkalarına hallerini anlatarak kendilerini acındırma yoluna sapmayı tercih ederler. Oysa Mevla kuluna her şeyi onun hayrına olsun diye verir. Şükretsin diye nimet, sabretsin diye de zorluklar çıkarır önüne.
Hayattan şikayet edenler bu hakikatin fakında olamadıkları için daima olumsuz düşünürler. Şikayet edip dururlar. Asla bir çözüm bulma arayışına girmezler. Sorunları olduğundan daha çok büyütürler. Olayların etkisinde kalıp mücadele etmeyi terk ederler; üzülmeyi, kötümserliği tercih ederler. Kafalarındaki olumsuz düşünceler kendilerine hüzün, gam ve keder olarak yansır.
Oysa bela ve musibetler, insanın fıtratına konmuş kabiliyetlerin ortaya çıkarılması için birer sebeptirler. Ta ki, o kabiliyetler harekete geçip yeni kapıların açılmasına vesile olsunlar. İnsan eğer acıkmasaydı yemek temin etmek için harekete geçmeyecekti. Aynen bunun gibi her acı ve zorluk da bazı güzelliklere ulaşmanın anahtarı gibidirler. Bu sırra erenler “narın da hoş nurun da hoş” diyebilmişler.
Her karanlıktan sonra bir şafağın, her kıştan sonra bir baharın gelmesi ilâhi bir yasadır. Hz. Pir şöyle der:
“Hayat sana arka arkaya dikenlerini gösteriyorsa sakın üzülme, aksine sevin. Çünkü çok yakında gülü de gösterecektir.”
Bize düşen, olumsuz düşünmemek, olumsuz düşünenlerin etkisinde kalmadan hareket etmektir. Ve şu öğüdü ilke edinmek her acıyı ve musibeti dindiren bir reçete gibidir.
İlk öğüt: Her şeyin düzeleceğine inanarak dua edelim.
İkincisi: Her şeyi düzeltebileceğimize inanarak mücadele edelim.
Ve son olarak her şeyin biteceğine inanarak sabredelim.
Konuyu güzel ve anlamlı bir kıssa ile noktalayalım:
Günlerden bir gün kurbağaların yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış. Ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasından hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!"
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırıyorlarmış: "...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!”
Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve yarışı bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş 'bu işi nasıl başardın' diye. Kurbağadan yanıt gelmeyince farkına varmışlar ki kurbağa duyma duyusunu yitirmiş.
Yani kuleye çıkan kurbağa sağırmış!
Olumsuz düşünen insanlara aldırış etmeyin...
Onlar kalbinizdeki azim ve ümidi çalarlar!