Gazze, tarihin en barbar en vahşi saldırılarına maruz kalıyor ve dünya, tarihin en umursamaz en duyarsız ve sorumsuz tavırlarıyla olayı seyretmeye devam ediyor. Gazze halkı bence tarihin en kahraman en soylu ve en mümin insanlarıdır. Yüce Mevla onları korusun ve kalplerindeki imanı daha da güçlendirsin.

Gazze’ye karşı işlenen bu hunhar saldırılara insani tepki gösteren halkların duyarlılıkları kayda değer bir noktadır. Siyonist katilleri korkutan tek şeyin de sivil halkın bu tepkileri olduğunu unutmayalım. Hükümetler ve devletler planında ise maalesef işlere çıkar eksenli bakış hükümferma olmaya devam ediyor. Siyonizm, malik olduğu devasa ekonomik ve siyasal gücünü özellikle büyük devletleri susturmak için devreye sokmuş durumda. Bu meyanda ABD’nin nasıl kullanıldığını, bunak başkanının nasıl oynatıldığını görüyoruz. Hele İslam ülkeleri denilen zavallı güruhun zenginleri israilin hamisi durumuna getirilmişler. “Susmazsanız ne yapacağımızı, tahtınızı nasıl alaşağı edeceğimizi unutmayın” tehdidi yetiyor onlara. Daha da kötüsü bu saltanat sahiplerinin çoğu Gazze direnişinden çok korkmaktadırlar. Bu direniş ruhunun yarın kendi saltanatlarını alaşağı edeceğinden de ciddi bir kaygı içindeler. Bu nedenle israil bu işi halletse de biz de rahatlasak beklentisindeler. Suskunluklarının ve israile yardımlarının arka planında bu nedenin önemli bir payı olduğu muhakkaktır.

Kısacası şu İslam ülkeleri denilen takımın yöneticileri kendi saltanatlarının derdindeler. Bunlardan bir kısmı da ancak kamuoylarını tatmine yönelik laflar edip duruyorlar. İcraata iş gelince suspuslar. Katar saldırısından sonra artık bu güruhun kınama ötesinde bir iş yapmadığı, yapamayacağı belli olmuştur. israil yarın Mısır’a veya Suudi Arabistan’a da saldırı gerçekleştirse hiç şaşmayalım. Durum bunu gerektirirse yapacaklar da.

Evet kötü bir sınav veren sadece İslam ülkeleri denilen bu dünyanın idareci ve hükümetleri değildir. Biz Müslüman halkların olarak da iyi bir sınav veremediğimiz kanaatindeyim. Bence bu konuda bizler diğer Müslüman olmayan halkların maalesef çok gerisindeyiz. Hele şu Arap ülkelerinin sakinleri sanki sağır ve dilsizler. Rahatlarını korumak ve arzularını tatmin etmek dışında bir dertleri yok.

Aslında İslam dünyasının bu perişan hali bugüne de mahsus bir şey değildir. Tarihin diğer zamanlarında da bugünküne benzer hazin durumlar yaşanmış ve buna seyirci kalınmıştır. Osmanlı hanedanının en güçlü olduğu dönemde Endülüs yağmalanmamış ve soykırımlar yaşanmamış mıydı? İstanbul’a yardım çağrısı için gelen heyet eli boş dönmemiş miydi?

Müslümanların kardeşlik duyarlılıkları hemen her zaman yetersiz ve zayıf kalmış maalesef. Bunun dini ve diğer sosyal siyasal nedenlerini de iyi tahlil edip ortaya koyabilmiş değiliz. İslam’ın ana ruhunu değil, sadece şeklini itibara alan ve onun korunmasına yoğunlaşan bir toplumun iyi bir durumda olamayacağı muhakkaktır. Üstelik bu yanlış anlamanın mezhep, fırka ve hizip çatışmalarının ana besleyicisi olduğunu da hâlâ anlamış değiliz. Bence zalim düşmana lanet okumak yerine bizim öncelikle kendimizle iyi bir hesaplaşmamız gerekir. İslam’ın hayata nasıl uygulanacağının dersini iyi çalışmamız lazım. Gazze olayına kaderin gözüyle baktığımızda sanki bu olayın bize öze dönüşümüzün dersini vermekte olduğunu anlarız. Rabbim bu çok önemli dersi bize vermeye vesile kıldığı Gazze ehlini korusun ve mukavemetlerini güçlendirsin. Bu şanlı direnişi, bizim gaflet uykularımızdan uyanmamıza da vesile kılsın.

Zalim hunharlara gelince onların ta baştan beri yenilmiş olduğunu anlamamız gerek. Zafer kahır ve zulümle galebe çalanın değildir elbette. Gerçek zafer, dünyanın en müstekbir güçlerini peşine takıp soykırım yapan siyonizme karşı iki yıldan beri yılmadan sebat ve sumud ile durabilenlerindir.