Söyleyene değil söylenene bakmak...
Rivayet o ki adamın biri yolda seyrederken bir kuyunun başında dinlenmekte olan ihtiyar bir bedeviye rastladı. Biraz su içmek ve dinlenmek için bedevinin yanına oturdu. Selam kelamdan sonra bedevinin merkebinin sırtında duran yükün bir hayli ağır olduğu dikkatini çekti. Sırtına yüklenmiş aşırı ağırlıktan hayvancağız neredeyse yere çökmek üzereydi. Yükün ne olduğunu anlamak için ihtiyar bedeviye sordu:
-Bey amca, nedir bu hayvanın sırtına vurduğun yük?
İhtiyar:
-O yükün bir tarafında ev ihtiyaçlarım olan gıdalar, diğer tarafta da onları dengeleyen toprak var.
Adam:
-Peki amcacığım, o bir tarafa doldurduğun toprağı boşaltıp gıda maddelerini ikiye bölüp o şekil dengelesen daha iyi olmaz mı? Böyle yapınca hayvanın yükünü hafifletecek ve daha çabuk yol alacaksın. Yani yük yarı yarıya hafiflemiş olacak. Bu nedenle merkebin de rahatlayacak tabi.
İhtiyar bedevi:
-İhtiyarlık işte bunu düşünememişim. Güzel ve doğru bir öneri. Öyle yapayım. Adam ihtiyara önerdiğini gerçekleştirmek için biraz da yardım ettikten sonra “haydi uğurlar ola” deyip gitmek istediği istikamete doğru yürümeye başladı.
İhtiyar bedevi, adamın arkasından bağırdı:
-Sen bir kabile başkanı mıydın?
- Hayır
- Öyleyse bir din bilginisin demek?
Adam:
-Yok. Ben ne kabile reisiyim ne de bir din bilgini. Halktan fakir biriyim.
Morali bozulan ihtiyar bedevi kendisine doğruyu öneren adama şöyle bağırdı:
-Allah cezanı versin. Ben de seni bir şey sanmıştım. Bir halt değilsen bana nasıl yol yordam gösterme cüretinde bulunursun? Seni bir adam sandım ve merkebimin yükünü de bozup değiştirdim, dedi ve hayvancağızın yükünü tekrar eski haline çevirdi.
İşte böyle. Aslında çok saçma diyeceğiniz bu yaklaşım tarzını dünyadaki insanların çoğu yapıyor. Hem de bunlar çölde yaşayan bedeviler değil, bilişim ve teknoloji çağının insanları. Birçoğu tahsilli ve önemli bazı mevkilerde görevler almış kişiler. Hakikat şu ki, insanların çoğunu fikirler değil, şahısların etiketleri ilgilendiriyor.
Yaşadığımız şu asırda kelli felli şahısların peşinden kayıtsız şartsız koşan yığınları bir düşünün. Etiketi anlı şanlı biri yanlış, saçma bir şey söylese de kabul ederler ama halktan biri bir doğruyu söyleyecek olsa onu yerinden yurdundan bile ederler. “Be hey hadsiz, sen kim oluyorsun da bize yol gösterme cüretini gösteriyorsun” deyip sürgün edilen, hapse konulanların haddi hesabı var mı?
Fani şahıslardan kimilerinin putlaştırılıp körcesine her fikir ve icraatının kutsanması Müslüman ümmetinin yaşadığı acıların en dramatiği ve geri kalışımızın en büyük nedeni değil midir?.
Maalesef ki İslam gibi bir hakikat dinine intisabı olan şu İslam aleminin ekserisinin dünyaya ve olaylara bakışı şahıs eksenlidir. Sadece krallıklar ve diktatörlüklerle yönetilen İslam ülkeleri değil, Türkiye gibi bir yerde bile azımsanmayacak bir kesim demokrasi, insan hakları ve fikir özgürlüğüne inandığını iddia etmelerine rağmen kimi malum şahısları ve onların yaptıklarını resmen putlaştırıyorlar. Ne demişler ne yapmışlarsa sorgusuz sualsiz kabul ediliyor. Hatta o malum şahıslar ve ortaya koydukları icraatlarını eleştirmek ve onların çağdışı kalmış uygulamalarının değişmesini istemek bile suç ve ihanet kabul ediliyor.
İslam hak ve hakikat dinidir. Hiç kimsenin şahsı putlaştırılamaz her dediği ve yaptığı doğru kabul edilemez. Bu hakikati Hz. Peygamber(sav) ve onun ashabının hayatında açık ve net olarak görebiliyoruz.
Hür ve adil insan, söyleyeni kim olursa olsun doğruyu kabul eder. Köleler ise düşüncesi ne kadar saçma olursa olsun ağalarının, paşalarının dediklerini kutsarlar.