Kekê İsa adıyla bilinen Dengbêj Hüsamettin Korhan (71) abi de Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Doksanlı yıllarda yanık sesiyle söylediği stranlarla gönlümüze taht kurmuştu. Müslüman Kürt halkının Kemalizm rejiminden gördüğü zulümleri sanatsal olarak halkın hafızasına kazıdı. Kimi yerde yiğitlikleri, kimi yerde ihanetleri, kimi yerde de kimsesizliği dile getirdi. Zilan’ı, Şeyh Said kıyamını, Dersim’i stranlarıyla tarihe ve gönüllere bir daha kazıdı. Tarihi şahsiyetleri kendine has üslubuyla ve yanık sesiyle stranlarında bir daha günümüze taşıdı.
Ayrıca o bir şehit ailesi idi. İslami çalışmalarından dolayı dükkânları bombalandı. Dede 71 yaşındaki Şehit Nuri Korhan, 9 yaşındaki torunu Şehit Ebedin ile beraber, oğluna ait dükkânda bulundukları sırada gözü dönmüş PKK’lılar tarafından atılan bombalarla katledildiler. 1 Ekim 1992`de yüreklerimizi parçalayan bu olay gösterdi ki hak ile batılın savaşı, mazlum ile zalimin savaşı hala devam ediyordu. Dün Zilan Deresi’nde, Dersim’de katledilen çoluk çocuklar gibi, o gün de PKK katletmeye devam ediyordu. Yaşlı, çocuk, kadın kimseyi görmüyorlardı. Tek amaçları öldürmekti. Biri Türklük adına, diğeri Kürtçülük adına yapıyordu ama ikisinin de hedefi aynıydı. İslam’ı ve Müslüman halkı yok etmekti.
Bu zulümler artınca ailesiyle Konya’ya hicret etti. Kürtlerin bir değeri olan Dengbêj Keke İsa kendi memleketinde barınamadı. Hicrete çıktı. Konya’da seyyar arabasında ayakkabı satıyordu. Kimseye muhtaç olmama adına elinin emeği ile geçiniyordu. Çevresi tarafından çok sevilen biri idi. Hem cömert hem de mert bir insandı. Misafire aşırı hürmet ederdi. Misafir geldiği zaman evinde ne varsa sofraya koyardı. İnsanlara karşı çok şefkatliydi. İslam için bir hizmet olduğunda hiç yok kelimesini bilmezdi. Nereye çağrılsa oraya giderdi. Kimse onu tanımazdı. O da kendisini kimseye anlatmazdı. O kadar mütevazi idi ki bir ara başkaları onun kasetleri üstüne kendi ismini yazıp piyasaya sürmüştü. O da onların yaptıklarına bakıp gülüyordu.
İslam’a çok bağlı bir insandı. Onun gibi evliliği kolaylaştıran birini görmedim. Ben kendim buna çok kere şahit oldum. Damatlarından bazılarının ailesi çocuklarının İslami hayatlarından dolayı, kız istemeye gelmediler. Biz onlarla beraber kız istemeye gittik. Bu gençlerin o zamanlar ellerinde avuçlarında bir şey yoktu. Buna rağmen İsa abi yok demedi. Peygamber Efendimizin tavsiyesini hatırlatarak kapıya gelen salih bir insanı geri çevirmeyeceğini söyledi. En kolay şekilde nasıl iş hal oluyor idiyse öyle yapıyordu. “El ne der”i hiç takmazdı. O “Rabbim ne der”in derdindeydi. Biz hepimiz bundan çok etkilendik. İslam onun için bir hayat nizamıydı ve en fedakâr bir şekilde bunu yaşıyordu.
Hastalığı süresince de gidip geldik. Elhamdülillah gerek hastanede gerekse evindeki süreçte sürekli bir tevekkül halinde idi. Son ana kadar da infaktan, sadakadan geri durmadı. Hatta bir arkadaş buna itiraz etti, dedi ki, “Abi sen hastasın, iyileş; sonra hayır hasenatını çıkarırsın”. Ona sitem etti. Dedi ki “Abi sen benim hayrıma niye mani oluyorsun? Al bunu ihtiyaç sahiplerine ver”.
O güzel insan ramazan ayında, af ve mağfiretin sağanak gibi yağdığı mübarek zaman diliminde Rabbine kavuştu. Biz ondan razıydık. Allah da ondan razı olsun. O yanık sesi, dünya var oldukça İslam için yankılanmaya devam edecek biiznillah.
Allah’ım sen onu peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve salihlerle beraber haşret. Allahümme amin.