Bir milleti ortadan kaldırmak, yok etmek için tarihiyle, geçmişiyle, inancıyla, kültürüyle irtibatını kesmen yeterlidir… O millet; ekonomik, siyasi ve askeri anlamda ne kadar güçlü olursa olsun bitmiştir.

Emperyalistler, sömürdüğü, işgal ettiği halklara tarih, dil ve kültürlerini unutturuyor. Bu unutturma öyle bir seviyeye getiriliyor ki nefret ettirecek seviyeye getiriliyor. Bunu en iyi anlayan biz Türkiyeli halklarız.

Dilinden, inancından, atalarından, geçmişinden utanan, hakaret ve küfür eden bir nesli bizzat gözlerimizle gördük, kulaklarımızla işittik.

Elbette tarih, geçmiş kutsanmamalı ama hatasıyla, doğrusuyla iyi analiz edilmelidir. Yanlışı bilmeyen doğruyu bilemez, ders alınmayan hatalar tekerrür eder.

Kur’an-ı Kerim’in önemli bir bölümünün tarih ve geçmiş kavimlerin hikâyeleriyle dolu olması -haşa- öylesine, iş olsun diye anlatılmamıştır.

İçerisinde bulunduğumuz bu günler, ümmet coğrafyası için önemli zamanlardır.

Aksa Tufanıyla başlayan süreçle birlikte Lübnan, Suriye, Yemen’in durumu, Trump’ın ‘Deli Dumrul’ misali her gün bir İslam ülkesini tehdit etmesi ve bombalaması, Müslümanların birlikten yoksun bir şekilde kurbanlık koyunlar gibi beklemesi…

Böylesi bir atmosferde Çanakkale Zaferi’nin 110. yılını idrak ediyoruz.

Dünü anlamazsak bugünü de anlayamayız. Çanakkale, iyi anlaşılmalıdır. Çanakkale’yi anlamazsak Aksa Tufanı’nı, Yemen’in ABD ve İngiltere tarafından bombalanmasını anlayamayız.

Ümmet olma bilinci ve kardeşlik şuurunu anlayamayız.

Çanakkale’de verdiğimiz şehit, kayıp-esir, yaralı ve savaş dışı kalan 252 bin zayiatın neden verildiğini anlayamaz, anlatamayız.

Ne gerek vardı, bu kadar şehit ve zayiata… İşgalciler gelip geçseydiler…

Gazzeliler ne de güzel evlerinde yaşıyorlardı. Her insan gibi sorun ve problemleri olsa da normal yaşamlarına devam ediyorlardı. 50 bin şehit yüz bini aşan yaralı ve yakılıp yıkılan Gazze… Bütün bunlara değer miydi?

Evet, Çanakkale’deki Direniş bütün bunlara değdi.

İşgalci Siyonistlere karşı verilen Gazze’deki direniş, verilmiş ve verilecek kayıplara değer… Çanakkale, verdiğimiz 250 bin kayba rağmen nasıl zafer ise Gazze’de verilen kayıplara rağmen elde edilen sonuç bir zaferdir. Çünkü işgalciler devasa güçlerine rağmen amaçlarına ulaşamadılar. Direniş buna engel oldu.

Gazze’deki direniş gibi Çanakkale’de verilen mücadele de salt bir ırkın, bir ismin mücadelesi değildi. Orada savaşanlar, bir ırkın, bir şahsiyetin, ulusal bir ülkenin galip gelmesi ve bakiyesi için savaşmadılar, canlarını feda etmediler.

İslam ve ümmetin zaferi için savaştılar. Bu savaşın tarihten gelen Hilal ve Haç’ın bir savaşının devamı olduğunun bilinciyle; vatanlarını, köylerini, anne-baba, eş-evlatlarını arkalarında bıraktılar.

Türk’ü, Kürd’ü, Arap’ı, Çerkez’i, Laz’ı, Abhaz’ı; birbirini tanımayan, ama inançta kardeş olduklarına inananlar, aynı mevzide nöbet tuttu, birlikte namaz kıldı, birlikte savaştı ve yan yana şehadet şerbetini içti.

Suriyeli kardeşlerimizden 30 bin kişi Çanakkale’de savaştı ve bunlardan 680, Filistin’den 93 kişi şehit oldu. Günümüzde Sırbistan ve Karadağ sınırları içerisinde kalan ve nüfusunun büyük çoğunluğunu Boşnakların oluşturduğu Sancaktan 15 bin Müslüman, Çanakkale Savaşı’na katıldı.

Malazgirt’te Türklerle birlikte Bizans’a karşı savaşan ve o tarihten beri küffara karşı birlik olan Kürtler, Çanakkale’de ve bütün cephelerde savaştılar. Bu savaş Türklerin savaşıdır, bizim savaşımız değil demediler. Kürtler, Diyarbakır’dan, Mardin’den, Erbil’den, Süleymaniye’den binlerce kilometre uzaklıktaki Çanakkale’ye koştular.

Bu ruh var oldukça Çanakkaleler geçilmedi. Ne zaman ki bu ruh zayıfladı, Çanakkalelerimiz geçildi, Gazze ve Kudüs’ümüz sahipsiz kaldı.

Ümmetin bir zaferi olan Çanakkale Zaferi’nin 110. Yıl dönümünde bütün şehitlerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyoruz.