​Günümüz savaşları artık sadece cephede yapılmamaktadır. Savaşlar; askeri, teknolojik, siyasi, ekonomik, basın-medya ve siber saldırılar gibi çok farklı yöntemlerle sürdürülmektedir. Güçler, ellerindeki bütün imkân ve olanakları kullanmaktan çekinmemektedir. Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine attıkları atom bombalarıyla halkı toptan katleden zihniyet, her türlü caniliği yapmaktan geri durmadı ve durmayacaktır.

​"Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu" sözünün üzerinden çok yıllar geçti. Gelinen süreçte keşke sadece tüfek olsaydı... Artık tüfeğin çok ötesine geçildi. Elimizdeki bir telefon, evdeki bir klima, buzdolabı, fırın, bindiğimiz bir araba veya bir uçak; düşmanın sinyal ve müdahaleleriyle aleyhimize dönen korkunç bir silaha dönüşebiliyor. Teknolojik olanakların nasıl birer tehdit haline gelebileceğini son iki yıldır çok daha net görmekteyiz.

​Gazze’de kullanılan sözde "akıllı" füze ve bombalar, yapay zekâ destekli dronlar, yüz tanıma sistemleri ve radarlar; işgalci güçler tarafından acımasızca kullanılmaktadır. İsrail’in Lübnan Hizbullahı’na çağrı cihazları üzerinden yaptığı saldırı, yıllardır cephede verilemeyen kayıplardan çok daha fazlasına yol açtı. Benzer şekilde, İran ile yürütülen gerilim hattında içerdeki ajanlarla desteklenen teknolojik saldırılar azımsanamayacak kayıplarla sonuçlandı.

​Son dönemde Türkiye’ye ait bir askeri kargo uçağının Azerbaycan dönüşü düşmesi ve ardından Libya Genelkurmay Başkanı ile heyetini taşıyan uçağın Ankara’dan kalktıktan kısa süre sonra kaza yapması, sabotaj ve suikast ihtimallerini tekrar gündeme getirdi. Ülkelerinin bağımsızlığı için mücadele eden siyasi liderler ve askeri yetkililer, her zaman suikastların hedefinde olmuştur.

​17 Ağustos 1988: Pakistan Devlet Başkanı General Ziya'ül Hak ve beş generali, uçaklarının düşmesi sonucu vefat etti.

​19 Mayıs 2024: İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı, Azerbaycan dönüşü bir helikopter kazasında hayatını kaybetti. Kamuoyunda kimse bunun sıradan bir kaza olduğuna inanmasa da kayıtlar "kaza" olarak geçti.

​Elbette her uçak arıza yapma ve düşme potansiyeline sahiptir; düşürülemeyecek uçak yoktur. Sabotajı yapan taraf "ben yaptım" demez. Ancak bu kazaların peş peşe gelmesi ve Türkiye’nin hasımlarının çoğalması, sabotaj ihtimalini akıllara getirmektedir. Zaten hiçbir yetkili veya uzman "Bu kesinlikle sabotaj değildir" diyememektedir. Sabotajı yapan mesajını verir; karşı taraf "kaza" dese bile mesajı almıştır. Ya imkân bulduğunda intikamını alır ya da uygun zamanı bekleyerek durumu sineye çeker.

​İşin en ilginç ve düşündürücü yanı ise şudur: Uçakların kara kutularını inceleyen, bu araçları üreten, tamir eden ve kaza kırım raporlarını hazırlayanlar, zaten bu sabotajları yapma potansiyeline sahip olan ABD ve müttefikleridir. Dünya genelindeki hava araçlarının ekseriyeti ABD ve Avrupa menşelidir. Batı dünyasında uçak kazasıyla ortadan kaldırılan siyasi liderin neredeyse hiç olmaması, bu şüpheleri güçlendirmektedir.

​Sonuç olarak; tek çare İslam ülkelerinin her türlü teknolojiye sahip olmalarıdır. Kendi silahını, uçağını, füzesini, telefonunu ve haberleşme araçlarını bizzat kendileri üretmelidir. Aksi takdirde, bu tür "kazaları" yaşamaya ve acı tartışmaları sürdürmeye mahkûm kalacağız.