Gelecek kaygısı gençlerin zihnini meşgul ediyor. İş, para, statü… Ya kazanamazsam? Ya başarılı olamazsam?
Oysa İslam, çalışmayı emrettiği kadar, sonucunu takdir-i ilahiye bırakmayı da öğütler. Ama biz ne yapıyoruz? Rızık endişesiyle evlat sahibi olmaktan çekiniyoruz, geleceğimizi garanti altına almaya çalışırken Allah’ı devre dışı bırakıyoruz. Huzuru sadece para kazanmakta ve iyi bir iş sahibi olmakta görüyoruz. Sonra da sıkıntılar içinde bocalıyoruz…
İnsanın geleceğini düşünmesi, plan yapması elbette doğaldır. Ancak bu, kaygının bir yaşam biçimi hâline gelmesiyle karıştırılmamalıdır. Bugün birçok insan, geleceğini güvence altına almak uğruna ibadetlerini bile terk ediyor. Namazı zaman kaybı görüyor, helal-haram sınırlarına dikkat etmiyor, tüm hesaplarını dünyaya göre yapıyor. Oysa unuttuğumuz bir şey var:
"İnsan her şeyi planlasa da hüküm Allah’ındır."
Günümüzün En Büyük Sorunu: Dünyevi Bakış ve Ahireti Unutuş
Bugün karşılaştığımız psikolojik sorunların çoğu, aslında bu kaygıdan kaynaklanıyor. Gençler, sınavlarını bir gelecek garantisi olarak görüyor. Sınavdan başarılı olmak, iyi bir işe sahip olmak, yüksek bir maaş kazanmak… Tüm bu hedefler, kişinin kendini sürekli baskı altında hissetmesine neden oluyor.
Bu baskı, bazen aşırı kaygı bozukluğu ve depresyon gibi psikolojik buhranlara yol açıyor.
Aynı şekilde, bazı insanlar kumar gibi yollarla geçici rahatlama arıyor. Para kazanma umuduyla risk alanlar, aslında gerçek huzuru ve güveni Allah’a bağlamadıkları için daha büyük sıkıntılarla yüzleşiyorlar.
Faizle iş yapmak da artık bir zorunluluk gibi görülüyor. İnsanlar geçim kaygısıyla, Allah’ın açıkça haram kıldığı faizli işlere yöneliyor. Korkmadan, çekinmeden… Faizle borç alıyor, faizle ticaret yapıyor. Oysa bu, rızık korkusuyla bereketi yok etmektir.
Bu durumlar, insanın ahiret inancını zayıflattığı noktada daha da tehlikeli hâle gelir. Dünyevi başarıyı mutlak hedef hâline getiren birey, ahiret boyutunu unutur. Oysa Allah (cc) şöyle buyurur:
"Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter." (Talâk 3)
Ayrıca Allah Resûlü (s.a.v.) de şöyle buyurur:
“Eğer siz Allah’a hakkı ile tevekkül etseniz kuşlar gibi rızıklanırdınız. Onlar aç gider, tok dönerler.” (Tirmizi, Zühd)
Ahiret inancı, insanın dünyasını da ahiretini de dengeleyen bir pusuladır. O pusula kaybolduğunda insan yönünü şaşırır. Başarıyı ve mutluluğu yalnızca dünyada arayan kişi, beklentileri karşılanmadığında bunalıma sürüklenir.
İslam’ın Önerdiği Denge: Çalışmak ve Tevekkül Etmek
İslam, insanın çalışmasını ve çabalamasını emreder. Ancak bu çabanın, Allah’a güven içinde olması gerekir. Bu dengeyi en güzel şekilde anlatan hadislerden biri şöyledir:
Bir adam, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e gelerek, “Ya Resûlallah! Devemi bağlayıp da mı Allah’a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?” diye sorduğunda Allah Resûlü (s.a.s), ona şöyle cevap vermiştir:
"Önce deveni bağla, sonra Allah’a tevekkül et!" (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme)
İslam, hem çalışmayı hem de tevekkülü birlikte ele alır. İnsan çalışır, çabalar, emek verir ama sonucu Allah’a bırakır. İşte denge budur.
Bugün yaşadığımız sorunların temelinde bu dengeyi kaybetmemiz yatıyor. Kaygı, ibadeti terk etmemize neden oluyor. Oysa ibadet, hem dünya hem ahiret için huzur kaynağıdır. Namaz, insanı sabırlı, umutlu ve tevekkül sahibi kılar. Allah (c.c.) Kur’an’da şöyle buyurur:
"Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir." (Bakara 153)
İnsan, sınavına çalışır, işine çabalar ama bu çabayı Allah’a güvenerek yapmalıdır. Rızık kaygısıyla ibadeti terk etmek, aslında asıl kaybı yaşamaktır.
Sonuç: Geleceği Planla, Ama Allah’a Güven
Geleceği düşünmek ve plan yapmak akıllıca bir davranıştır. Ancak kaygı, insanı ruhen tükettiğinde işin içinden çıkılamaz bir hâl alır. Çalışmalı, çabalamalı, hedef koymalı ama her şeyin sonucunu Allah’a bırakmayı unutmamalıyız.
Unutmayalım: Huzur, çabamızda değil, çabamızı Allah’a emanet edebilmekte saklıdır.
Süleyman KIZILÇINAR