İslam Düşüncesinin Temel Özellikleri
İslam düşünce sisteminin merkezinde insan vardır. İslam, insanın hayatını zora sokmak için gönderilmedi. Tam aksine ihtida edip onda hayat bulan insan, mutlu olur ve âleme hayat verir. İnsan, yeryüzünün egemen güçlerine karşı savaşıp kaosu kozmosa (düzene) döndürmekle emrolunmuştur. Bu bağlamda İslam fikriyat ve müktesebatının akarı, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Resul-ü Ekrem (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in sünnetinden beslenmektedir. İslam'ın temelinde insanın yaratılışı, yaratıldığı ortamın düzeni, dünyaya niçin geldiği, yaratılış gayesi, geldiği dünyada nasıl yaşaması gerektiği; öldükten sonra nereye gideceği, gideceği yerin özelliklerini belirlemeyi hedef edinmiş bir düşünce biçimi saklıdır. İslam'ın gelişiyle birlikte varlıklar arasında yeni bir ilişki biçimi kurulmuş, kavramlara yeni anlamlar yüklenerek yeni bir sistem ve evren anlayışı doğmuştur, diyebiliriz.
İslam'ın evren kavrayışında Allah(Celle Celaluhu), bütün kâinatı yaratan, var olmak için başka bir varlığa ihtiyaç duymayan, zaman ve mekânın dışında olan ve değişmeyen, gücünden bir şey kaybetmeyen, yaratan ve yaratma eylemini her daima sürdüren, Mâlikü’l Mülk, hülasa mükemmel ve kusursuz olan bir güç ve otoritedir. Allah, kâinatın bir parçası olan insanın nasıl yaratıldığını açıklamak noktasında tek doğru kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır. Allah'ın yoktan var etme gücü olduğu, O'nun dışındaki her şeyin yaratılmış olduğu, sınırlı ve bir sonunun olduğu, bütün yarattıklarının onun emrine boyun eğdiği hakikati İslam evren kavrayışının temelini oluşturmaktadır.
İslam'da insanlar arası münasebetler, çıkarcılık ve menfaat üzerine değil, rıza-yı ilahi esas alınarak geliştirilmiştir. Kur'an'da ısrarla üzerinde durulan, İslam ahlakının temel dayanaklarından olan bir ilke de hak ve adaletin gözetilmesidir. Bu ilke, inanan inanmayan, dost ve düşman herkese karşı titizlikle korunması gereken bir esastır. Doğru sözlü olmak(sıdk)ve güvenirlik (emn, emanet), özellikle diğer insanlarla ilişkilerde adaletle birlikte ahlaki erdemlerin başında gelir. İnsanın yaratılışında bulunan güven duygusu, aynı zamanda sağlıklı bir toplum yapısı ve karşılıklı iyi ilişkiler için de olmazsa olmaz bir şarttır.
Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir hadisinde; "Müslüman, dilinden ve elinden insanların güvende oldukları kimsedir. Mümin de insanların canları ve malları konusunda güvende bulundukları kimsedir." (Nesai, İman, 8/4998) buyurmuştur. İmanın Allah katında makbul sayılmasının şartı olan ihlasın da(samimiyet)temeli doğruluktur. Yine Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyurdular ki; "Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz." (İbn Hanbel, II, 349)
İslam Filozoflarından İmam Gazali ; 'insan bu dünyada kalıcı değildir ve ihtiyacı olduğundan fazlasını istememeli, kazandıklarını helal yolda harcayarak dünya hayatını ahireti için bir araç olarak görmelidir' diyor. Dilediğini aziz, dilediğini rezil eden, ağlatan ve güldüren, fakir iken zenginleştiren, zengin iken fakirleştiren, darda iken düzlüğe çıkaran, umutların tükendiği noktada, gaybi ordularını gönderip mümin kullarını zaferle sevindiren O'dur.
Ey Rabbim, senin yolunda izzetle direnen bütün mücahitleri muzaffer eyle! Mazlum Gazze halkını zalim Siyonistlerin zulmünden kurtar!