Herkese ve her durumda hakkaniyet ve doğruluk ilkelerine göre davranmaktır adalet. İslam Nizamının temel ilkeleri arasında en önemli ilkelerden biri hiç şüphesiz adalettir. Toplumsal huzurun ve barışın sağlanmasında adalet önemli ve vazgeçilmez bir ilkedir. İslam ilim ve kültür ontolojisinde adalet kavramının ayrı bir yeri vardır. İslam kültür ve terbiyesiyle yoğrulmuş bir Müslüman adil olmalı ve bütün işlerinde adaletle davranmalıdır. Adalet öyle birilerinin sandığı gibi salt namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek falan değildir. Mehmet Göktaş Hoca’nın, “Namazını ve orucunu Allah’a, bana adaletini göster.” sözü, meramımızı anlatmaya yardımcı olan olan müthiş bir söz…

Kitaplarda ‘adalet’ kavramıyla ilgili çok şey yazılıp çizilmiştir. Ancak hiçbir söz beni adalet timsali Hz. Ömer (RA)’ın şu sözleri kadar etkilememiştir. Adaletle ilgili veciz sözünü zikretmeden geçersem eksik söylemiş olurum. Hz. Ömer (RA): “Adalet mülkün temelidir.” Altın harflerle yazmaya değer bu sözü söylerken, muhtemelen adalet hem devletin hem hukukun hem eğitimin, bilmem ahlakın ve hatta ekonominin de temelidir, demek istemiştir.

‘A,d,l’ kökünden türemiş adalet kavramının birçok anlamı vardır. Mesela, “Bir şeyi yerince yapmak” adalettir. Adalet, her zaman ve herkese eşit davranmak değil, dahası, herkese ve her şeye hak ettiği şekilde davranmak ve hak edene hakkını teslim etmektir. Adalet, fıtrat kanununa uygun davranmak demektir. Adalet ata et, ite ot atmak değildir. Adalet ata ot, ite et vermektir. Bir cani ve canavara merhamet etmek, zalim ve dikta idarecilerin safında durup onlarla aynı karede boy göstermek, onları alkışlamak adalet değil zillettir.

Hülasa, çok boyutlu bir kavram olan adaletin toplumun bütün bireyleri tarafından benimsenmesi gerektiğini Orta Çağ Filozoflarından Platon da söylemiştir. Toplumsal huzuru sağlamak ve barışı tesis etmek için gönderilen bütün Peygamberler adildir ve adalet-i mahza’yı sağlamak için mücadele etmişlerdir. Zalim hükümdarların karşısında hakkı haykırdıkları için kendi kavimleri tarafından yalanlanmışlar, yuhalanmışlar, istihza edilmişler, işkence görmüşler, yurtlarından sürülmüşler ve şehit dahi edilmişlerdir. Onlar, adalet-i mahzayı; yani, halis, katıksız, tam adalet, mükemmel adaleti tesis etmek uğruna insanları hakka davet ederken hiçbir ferdin hakkını, bütün insanlar için de olsa, feda etmeyen bir adaletin savunucusu olmuşlardır.

Nitekim adaletin kişisel ve toplumsal boyutu da vardır. Sistemleri taşlamadan önce içimizdeki şeytanları taşlamamız gerekmektedir. Kişi boyutunda adalet, insanın davranışlarında dengeli olması, başkalarına haksızlık ve zulüm yapmamasıdır. Toplumsal adaletin özel bir parçası olan hukukî adalet, hem insanlar arasındaki anlaşmazlıklar hakkında hüküm vermekle sorumlu hâkim, yönetici, bürokrat gibi görevlilerin hak ve hukuk ilkelerinden sapmamasını hem de hukuk sisteminin bu hedefe yönelik işleyen bir yapıya ve içeriğe sahip olmasını ifade eder.

İlahi adalet ise Allah’ın hiç kimseye zulmetmemesi, herkese hak ettiği şekilde muamelede bulunması, mazlumun hakkını zalimden almasıdır. Sözümü ettiğim adalet türlerinin tamamına Kur’an-ı Kerim ve Hz. Resul-i Ekrem(s.a.v)’in sünneti başta olmak üzere sahih İslam kaynaklarında yer verilmiş, bu ilkenin İslam toplumunda hayat bulması için adalet kavramının önemi ve gerekliliği üzerinde ısrarla durulmuştur. İslam kültüründe meşhur olan “Yerlerin ve göklerin düzeni adaletle ayakta durur” sözü, adalete verilen önemi anlatan birçok veciz ifadeden biridir.

... devam edecek