• DOLAR 34.602
  • EURO 36.716
  • ALTIN 2903.784
  • ...

Sözlükte "dayanmak, güvenmek, vekil tutmak" anlamlarına gelen tevekkül, ıstılahta; her hususta Allah'a güvenmek, teslim olmak, işlerini Allah(c.c)'a havale etmek gibi anlamlara da gelmektedir.

Bu kavram Kur'an'da türevleriyle birlikte 69 defa zikredilmektedir. Gerek dünyevi gerek uhrevi işlerimizde olsun, tevekkül amelimiz zayıflamış bulunmaktadır. Kur'an'da, Allah'a tevekkül edilmesi emredildiği halde kendilerini bu işten müstağni gören Müslümanların, Allah'ın yardımından mahrum kalıp manen bir boşluğun içine savrulduğunu müşahede etmekteyiz.

Allah'ın Peygamberi(s.a.v) ve beraberindeki dostları her zaman Allah'a tevekkül etmişlerdir. Allah'a tevekkül; Allah'ın yardım ve inayetine, çalışanın emeklerini boşa çıkarmayacağına, sevabını, ücretini tam vereceğine, duaları kabul edeceğine, âdil olduğuna ve hiç kimsenin hakkını zayi etmeyeceğine güvenip inanmaktır.

Tevekkül, çalışmadan, sebeplere sarılmadan işi Allah'a havale etmek değildir. Kişi, önce fiili duaya sarılmalı, sonra kavli duasını yapmalıdır. Halbuki insanoğlu, her ne iş yapıyorsa yapsın, işin başında  o işi kurallarına uygun olarak yapacak, çalışacak, sabredecek ve Allah’a itimat edecek ki Allah da onu muvaffak kılsın.

Tevekkülün semeresini almak için de tevekkül, çalışma ve sabır eylemiyle birlikte olmalıdır. Gayret göstermeden yan gelip yatarak işleri Allah Teâlâ'ya havale etmek doğru olmadığı gibi bir işte Allah(c.c.)'ın yardımını dilemeden çabalamak da doğru değildir. Çiftçi toprağı sürecek, işleyecek, zamanında ve kurallarına uygun olarak tohumu ekecek, gerektiğinde sulayacak, gübresini verecek, kendisine düşeni yaptıktan sonra gerisini Allah'a havale edecektir. Dahası, iyi ürün vermesini Allah'tan bekleyecek, Allah'ın emeğini zayi etmeyeceğine inanacak ki tevekkülü bir işe yarasın. Fertlerin, bu fiilleri gerçekleştirmeden, bir beklenti içine girip salt yalın bir tevekkül anlayışıyla başarılı olmayı umması, tevekkül değil miskinliktir.

İlim şehrinin kapısı İmam Ali(r.a)'nin tevekkülü için Yahya b. Mürre: Hz. Ali geceleri teheccüd namazı için camiye gidiyordu. Bir gece onu korumaya gittik. İmam Ali namazını bitirdikten sonra yanımıza gelerek:

--Burada ne oturuyorsunuz? diye sordu.

--Seni korumaya geldik, dedik.

İmam Ali: "Hiçbir olay olmadan önce gökte takdir edilmeden yerde cereyan edemez ve hiçbir kimse yoktur ki, süresi tamam oluncaya kadar kendisini korumak için beraberinde iki melek bulunmasın. Ancak ne zaman süresi tamam olursa, beraberinde olan o iki melek, onu bırakıp kaderine teslim ederler. Bilin ki önümde Allah tarafından gerilen çok sağlam bir kalkan vardır. Sürem tamam olunca o kalkan ortadan çekilecektir. Şunu iyi bilin ki; Kişi, başına gelmesi mukadder olan bir şeyin, hiç şaşmadan gelip onu bulacağına ve başına gelmesi mukadder olmayan şeyin de, onu arasa bile bulamayacağına inanmadıkça imanın tadını alamaz" dedi.

Cafer b. Muhammed, İmam Ali'den bir olayı daha nakleder: "İki kişi bir davalarını Ali'ye getirdiler. Ali de onları dinlemek üzere bir duvarın dibine oturdu. Ali'ye:

--Ey müminlerin emiri, bu duvar yıkılıyor. Burada oturma, dediler. Ali:

--Aldırma. Allah yeterli bir koruyucudur, dedi ve davalarını halledip kalktıktan hemen sonra o duvar yıkıldı."

Malum medeniyet ve ilim şehri sayılan İstanbul, artçı depremlerle sallanmaya devam ediyor. Elbette ki deprem ciddiye alınacak acı bir hadise. Hani 'deprem öldürmez, çürük binalar öldürür' sözünü duymuşuzdur. Birileri 5,8 şiddetindeki bir sarsıntıyla hasar görmüş binalarda oturmaya  devam etmesi tevekkülden ziyade çaresizlikten kaynaklanmaktadır. Şayet  risk analizi yapılarak gerekli tedbirler alınmışsa tevekkül edilerek gönül rahatlığıyla evlerinde oturmalıdırlar. Bu durum için halk felaket tellallarına değil uzmanlara kulak vermelidir.

Anlaşılan o ki artçı sarsıntılar devam ediyor. Hem İstanbul ve çevre illerde hissedilen bu hareketliliğin devam etmesi, yeni bir depremin habercisi olabilir. Yani daha büyük depremler gelebilir. İlahi uyarı sayılan yer ve gök hadiselerinin yıkıcılığı karşısında fiziki tedbirler almanın yanında, faiz, fuhuş ve zulüm gibi çirkinliklerden vazgeçerek Kur'ani  bir  anlayışla  Allah'a dayanmanın yolları aranmalıdır.