Allah’a iman ettikleri halde toplumsal güvencelerini başka yerde arayanların durumunu Kur’an’daki Kureyş suresi üzerinden anlamaya çalışacağız.
“Toplumsal desteği İslami kesimlerden alanların, o inançlı toplumun canını sıkmalarına Yüce Allah rahmet nazarıyla bakmaz!”
“Mescidi Aksa’ya sahip çıkma sözleri üzerinden kazanılanları, Filistinlilere yardım ederek korumalı. Yoksa Mescidi Aksa kazandırdıklarını geri alacaktır.” Bu da benden bilinsin isterim!
Surede geçen “ilaf” mefhumu kilit bir Kur’ani kavramımızdır.
Kureyş liderleri yazın Taif’in serin, kışında Yemen’in sıcak bölgelerine ticaret yaparlardı. Kabe’nin kutsiyetiyle o ticaret yollarında bir güvenlik sağlanmıştı. Mekkeliler Yüce Allah’a inanmalarına rağmen, bu “ilaf” denilen ticaret güvenini Kabe’deki putlara vermişlerdi.
İktisadi ve siyasi açıdan konuyu tahlil edelim:
“Fel Ya’budu Rabbe hazel beytillezi” kısmı ile toplumsal güveni yanlış yerde arayanları Kur’an uyarıyor. “Beytin Rabbine” boyun eğmeyi emretmesini günümüz meseleleri üzerinden, İktisadi kazanım güvencesini, bu ayetlerde geçen İslam ülkelerinin yöneticileri (inanç açısından değil, siyasi ve iktisadi açıdan) Kureyşlilerin ticari güvencelerini Kabe’deki putlara vermelerine çok benziyor. O günkü Mekkeliler ile bugünkü İslam ülkelerinin liderlerinin de siyasi ve iktisadi işlerinin rayında gidiyor olmasını ABD ve siyonist rejim ile kurdukları ticari dostluklarına vermeleri ne kadar da birbirine benziyor. Bu ayetlerin taşıdıkları ruhu anlamalıyız. Çünkü bu, Kur’an’ın bize yüklediği bir şer’i yükümlülüktür. Tarihi süreçte hakka şahitlik edenlerden olmamız bizi biz yapan niteliklerimizdir.
Yüce Allah’a iman eden İslam ülkelerinin yöneticileri, kendi “ilaf”ı dediğimiz güveni siyonist rejim ile yaptıkları antlaşmalarda aramamaları gerekir. Bu duruma düşen yöneticilere Kureyş suresini bu manada birkaç tefsirden okumalarını tavsiye ederim. Kendi ülke ve siyasi noktadaki “ilaf”larını inananların kardeşliğinde ve Gazze’ye yapılan yardımlarda görmeleri gerekir.
Kabe’deki putlara değil, Kabe’nin Rabbi’nin gönderdiği şeriatının onlara verdiği “İlaf”ı, yani güveni, bugünkü İslam ülkelerinin yöneticileri düşmanlarıyla yaptıkları ticarette görmeleri siyaseten bir miyop ve basiretsizlikten başka bir şey değildir.
Kaldı ki bu siyonist rejim, birçok İslam ülkesinin toprağını almayı inancından kabul ederek gözü dikerek bunu açık açık bildirmektedir. Bunun haritasını tüm işgalci sözde devlet erkanının ve sözde bakanlarının ofislerine asmış bulunmaktadır. İşgalcinin hayallerini bu kadar açık ve geniş bir sahaya yaydığı bilinmesine rağmen kendi güvenini bunlarda görmeyi hangi akıl ve vicdan kabul eder ki?
Mesela; İran ile Afganistan, Suriye ile Türkiye Mısır ve Arabistan arasında böyle bir mesele olsaydı kesinlikle bu bir savaş suçu kabul edilerek birbiriyle savaşırlardı.
Acaba siyonist rejim bunu açıktan açığa söyleyip medyada da yayınlamasına rağmen o ülkelerin yöneticileri buna neden ses çıkarmıyorlar? Medyaları niçin bunu haber bile yapmıyor? Anlamak mümkün değildir.
İslam ülkelerinin bu tavırlarının ne siyasi, ne iktisadi, ne ahlaki, ne vicdani ve ne de insani hiçbir değerle tarifi mümkün olmayan bir zillettir. Ey gözlerini bu manada kapatan yöneticiler! Gözlerinizi açma zamanı gelmedi mi?
Son olarak derim ki “ Fel Ya’budu Rabbe hazel beytil-lezi at’amahum min cuin ve amenehum min havf” Yani; Açlıktan ve korkudan size güven veren Kabe’nin Rabbine kulluk edin(Siyonistlerin ve ABD’nin dostluğuna değil) Bu iş sonunun Gayretullah’a dokunacağı kanaatindeyim. Gayretullah’a dokunursa, O’nun gazabının önünde hiçbir siyasi ve iktisadi güç duramaz. Yeter artık! Bugün birbirimizi Allah aşkına uyaralım! Bugün değil ise daha ne zaman?