İflah olmaz Kemalist bir güruh vardır Türkiye`de. Bazen kabarırlar, etrafa sataşırlar sonra da hiçbir şey olmamış gibi sönerler.

Dini öğeler barındırdığını iddia ettikleri İstiklal Marşını protesto ederek 10. Yıl marşını söylerler, bu da onları kesmez kendileri gibi düşünmeyenleri işgal gücü olarak tanımlayarak sokaklara dökülür ve 'Ankara`nın taşına bak' marşını söylerler.
Eğitime, yönetime, dine kemalizmi karıştırmaları yetmezmiş gibi hayatın her alanına 'Atatürk'ü yerleştirmeye çalışırlar. Bazen iş komik boyutlara kadar varır.
Konstrüksiyon ile ilgili hazırlanan kitab`ı, girişinde Atatürk`ün konu ile ilgili bir sözü olmadığı gerekçesiyle yayınlamak istemezler. Sonra konuyla ilgili bir söz uydurulup altına Atatürk`ün ismi yazılınca kitap basılır.
Mahkeme salonlarında, bütün dünyanın Hz. Ömer`e ait olduğunu bildiği bir sözün altına 'Kemal Atatürk' yazma garabetinde bulunurlar.

Hz. Ali ile hiçbir akidevi bağları kalmamış olan bazıları etkinliklerinde Atatürk`ün resminin yanına Hz. Ali`nin resmini asarlar.
İlköğretim Matematik kitaplarında Atatürk`ün matematik kitabı yazdığını iddia ederek matematiğin önemini anlatmaya çalışırlar.
Her okul kitabına, devlet dairelerine resimlerini asarlar; dağa taşa ona ait olduğunu iddia ettikleri sözleri yazarlar.
Ama hayal kırıklığına uğrarlar çünkü onlara göre Kemalist rejime düşman birileri iktidara gelmiştir.
Onlara göre bu halk Kemalizmin değerini anlayamayacak kadar aptaldır.
Umutsuzluğa düşerler ve bu umutsuzlukları onları içkiye yönlendirir. Fazıl Say örneğinde olduğu gibi. Bazen ülkeyi terk etmekten söz eder, bazen başka sanatçılara sataşır.

İlyas Salman adındaki bir dönemin komedi filmleri ile meşhur olmuş artisti –ki kendisi alevi kökenli bir Kemalist solcudur- şimdilerde hayatın içinden komedilere imza atmaktadır.
Atatürkçü düşünce derneklerinde konuşmakta, Silivri`dekilere bol bol selam göndermektedir.
Bu arada sürekli 'alkollü araç kullanmaktan' ceza almakta ve en sonunda ehliyetine el konulmaktadır.
Ancak kendisi tüm cezalara rağmen alkolden vazgeçmemekte, derin bir melankoli içinde Ata`sını yad etmektedir.
Hayallerinde Atatürk`ü kırmızı bir ata binmiş olarak –beyaz da olabilir- görmektedir. Başında –büyük ihtimalle- kurtuluş savaşından kalma kalpağı, sırtında Kocatepe`den kalma kaftanı vardır.
Anıtkabirden ihtişamla çıkmaktadır.

Atıyla Ankara caddelerine dalmakta, meclisi basıp şeriatçı iktidara son vermektedir.
Kimseler görmese de hayaller sevindirmekte, yüzünü güldürmektedir komedyenin. İçkinin etkisi geçince gerçek dünyanın sıkıntısı sarmaktadır komedyeni. Yine hayallere, yine alkole yönelmektedir.
Zamanla gerçek ve hayal birbirine karışmakta, hayallerin gerçekleşmesi beklentisi başlamaktadır.
Komedyenin bu acınası durumuna bakanlar ise onun komedyenliğe devam ettiğini sanmaktadır. Oysa sahnede oynanan bir komedi değil trajedidir. Trajedinin drama dönüşmesi de çok uzak görünmemektedir.
'Neden anlatıyorsun bunları?' diyebilirsiniz. İzah edeyim efendim.
Eski komedyen İlyas Salman, Antalya havalimanında Cübbeli Ahmet Hoca ile karşılaşmış. Bir iki homurdanmış, kaş çatmış, diş bilemiş; ama bunlar kesmemiş onu.

Sakallı, cübbeli, takkeli mürteciye haddini bildirmek istemiş. Ve ne demiş biliyor musunuz?
'Atatürk mezardan kalkacak ve …'
Kullandığı iğrenç kelimeleri buraya almıyorum. Bunlar onun pespaye dünyasını gösterir sadece.
Bu arada birçok kişi onun aslında komediye devam ettiğini sanmış.
Hayır maalesef!
Türkiye`de bazıları Atatürk`ün mezarından kalkıp meclise yürümesini bekliyorlar.
Son umut bu!