Örgütün “silah bırakma ve fesih” kararı, farklı kesimler tarafından değerlendirilirken yapılan açıklamalarda, öfke, hayal kırıklığı ve komplo teorileri kendini gösteriyor.

Meseleye “Kürt milliyetçiliği” üzerinden dahil olanların önemli bir kısmı silahın devre dışı kalma ihtimalinden aldıkları cesaretle daha önce yapmadıkları bir PKK eleştirisi yapmaya başladılar. Süreci bir samimiyet testi olarak okursak daha önceleri “PKK şiddetine” ses çıkaramayanların söylediklerinden dolayı testi geçemediklerini söyleyebiliriz.

Diğer tarafın yani meseleye Türk milliyetçiliği üzerinden dahil olanların önemli bir kısmının ellerindeki en önemli siyasi argümanın alınacak olmasından dolayı düşecekleri boşluğun, yaşayacakları siyasetsizliğin kaygısıyla saldırganlaşmasının da anlaşılmayacak bir tarafı yok! Aslında Özbek ve Uygur Müslümanların yakalanıp sınır dışı edilmeleri ve hatta ölüme gönderilmeleri karşısında bir tepki göstermeyenlerin dertlerinin “Türk milliyetçiliği” olmadığını anlamak zor değil.

PKK’nin silah bırakacak olmasından en fazla rahatsız olan bir kesim de Kemalistlerdir.

Oysa daha bir sene önce durum farklıydı.

PKK ve onun siyasi kolu durumundaki parti, siyasi söylem ve duruşunda herhangi bir değişiklik yapmamasına rağmen seçimlerde CHP ile ittifak kurması ve ona çok sayıda yerel yönetim kazandırması, bu arada CHP listelerinden başkanlıklar ve meclis üyelikleri elde etmesi karşısında Kemalist medyadan, emekli askerlerden herhangi bir tepki gelmemiş, yaşananlara itiraz edilmemişti.

Şimdilerde koro halinde aynı kelimeleri kullanarak itiraz ediyorlar.

Kemalist bir yayın organında arada bir yazıları da yayınlanan emekli bir general sosyal medyada şöyle bir mesaj paylaştı:

"Türkiye Cumhuriyeti, PKK'nın bildirisini yok hükmünde saymazsa devlet özelliğini kaybetmiş demektir.

Bu bildiri Lozan'ı reddediyor, Cumhuriyet'i reddediyor; Sevr'in geçerli olduğunu kabul ediyor."

Bu gibi kişiler kafalarındaki devlet algısını tashih etmedikleri sürece her zaman huzursuz olacaklar, öfkeli olacaklar, çevrelerine de karamsarlık yayacaklardır.

Ezberlerinden biraz vazgeçseler, zihin dünyalarını 30’lu yıllardan çekip alsalar aslında halkı hor görme, aşağılama, dini değerlere düşmanlık, totaliter zihin yapısı gibi konularda PKK ile aynı noktada olduklarını, aynı faşist dünya görüşüne sahip olduklarını göreceklerdir.

PKK’nin eleştirdiği “Lozan ve 1924 anayasası” Kemalistlerin çokça sahip çıktığı, “kırmızıçizgimiz” dedikleri iki süreçtir ve ikisini de “Yeni cumhuriyete dayatanlar” “Sevr’in işgalcileri” ve özelliklerini günümüze kadar kaybetmemiş olan emperyalist blokun parçalarıdır. Aynı emperyalist blokun PKK’nin çatışmaları devam ettirmesini isteyenler olduğu, örgüt yöneticileri tarafından itiraf gibi açıklamayla beyan edilmiştir.

Gelelim komploculara…

Örgütün tüm bileşenlerini feshetmediğini, farklı isimlerle varlığını devam ettireceğini söyleyerek bölge istihbaratlarının aparatı durumundaki örgütü olduğundan daha derin bir aklın sahibi olarak göstermek aslında sadece kendi ufuksuzluğunu ortaya koymaktır.

Elbette küresel sistemin işin içerisinde olduğu bir sürecin çok fazla sağlıklı işleyeceğini, her an farklı taraflara evrilme ihtimalinin olmadığını iddia etmek gibi bir niyetimiz yok!

PKK, Öcalan’ın isteği doğrultusunda kendini feshetti ve miadını doldurdu. Diğer örgütler ve isimler PKK ölçeğini göz önüne aldığımızda çok büyük bir anlam ifade etmiyor, çünkü fesih meselesi “Öcalan’ın 52 yıllık mücadelesi” üzerinden izah ediliyor. Kandil olmadığı için lider Öcalan’dır ve ortaya çıkacak bir isim ve hareketlenme “ihanet” ile damgalanacaktır. Fesih açıklamasındaki boşluklar “küskün ama itaat etmek zorunda olan” PKK elitlerinden kaynaklanıyor.

Durumdan rahatsız olanların ortaya çıkması, “küçük” silahlı grupların “devrim yeni bir aşamaya geçti” türü sloganik açıklamalarla kendini ilan etmesi olmayacak bir şey değil; ama bu süreçten sonra hiçbiri marjinalliğin ötesine geçemez!