Tasavvufi eğitimin mümtaz öncülerinden Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin vefatının 478. yıl dönümü geçen hafta çeşitli etkinliklerle anıldı.
Etkinlikler Şeb-i Arus kapsamında yapıldı. Peki Şeb-i Arus ne demek? Şeb-i Arusla tasavvufi eğitim arasındaki münasebet nedir?
Şeb-i Arus, düğün gecesi demektir. Herkes ölümü firak ve ayrılık olarak algılarken Mevlana, ölümü gerçek sevgiliye kavuşma ve vuslata erişim olarak tanımlar. Onun için o, ölümü düğün şeklinde görür. Bu anlayışına bağlı olarak ülkemizde her yıl “7-17 Aralık Mevlana Haftası” kapsamında törenler yapılmaktadır.
Tasavvufî eğitim, Kur’ân’ın ahlâk, arınma (tezkiye), ihsan, takvâ ve Allah’ı anma merkezli ayetlerini esas alır. Kur’ân ve Sünneti Seniyye ile içsel arınma ve güzel ahlâk boyutunu derinleştirerek okumayı hedefler.
“Nefsini maddî ve mânevî kirlerden temizleyen kesinlikle kurtuluşa erecektir.
Onu günahlara gömen de elbette ziyâna uğrayacaktır.” (Şems: 9-10)
“…Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Ra’d: 28)
Bu ayetler eğitimin salt maddi mefhumlarla olmadığı aksine manevi boyutun esas alındığı vurgusu taşımaktadır. Birçok İslam bilgini insan yetiştirmenin holostik yani bütünsel eğitim modeliyle sağlanabileceğini ifade etmiş ve bunun yol haritasını önümüze koymuştur.
Evvela Hz. Muhammed (sav), talebeleri olan sahabe-i kiramı yetiştirirken bu felsefi anlayışı esas almış ve ümmetine de bunu tavsiye etmiştir.
Allah’ı anma, O’na gereği gibi kulluk etme, ahlaki arınma ve iyilik yapma alışkanlığını kazandırma emir ve tavsiyelerinde bulunmuştur.
Mevlana Celaleddin- i Rumi de tasavvufi bir düşünür olarak eğitim felsefesini ilahi aşk, manevi olgunlaşma ve insanın potansiyelini gerçekleştirme üzerine kurmuştur. Kendisi klasik medrese eğitimini almış bir alim olmasına rağmen tasavvufa yönelmiş ve eğitimi akıl ile kalbin uyumu olarak görmüştür.
Eğitim uzmanları eğitimi; insanın fıtratında var olan potansiyelleri keşfetmek ve bunları geliştirmek şeklinde tanımlıyorlar. Celaleddin-i Rumi de eğitimin temel amacını ifade ederken “hamlıktan olgunluğa geçiş” olarak tarif eder. Hamdım, piştim, yandım metaforuyla nefsin terbiyesini ve kötü huylardan arınmasını Allah’a yakınlaşmada bulduğunu ifade eder.
Mevlana’ya göre gerçek eğitim, sadece bilgi birikimi değil, manevi uyanış ve kendini kontrol ile sağlanabilir. Ona göre akıl, dünyevi işlerde ve bilgiyi işleme konusunda faydalıdır. Ancak ilahi hakikatlere ulaşmada sınırlıdır ve tek başına yetersizdir. Kalp ise aşk, sezgi ve ilahi nurun merkezi olarak akıldan üstündür. Gerçek uyum; aklın kalbe hizmet etmesi, aşk yoluyla kalbin aydınlanmasıyla sağlanır. Bu da eğitimde sadece entelektüel bilgi değil, manevi dönüşüm hedefler.
Yani akıl kalp için araç olmalı, kalp ise aklı yönlendirmelidir. Aşk bu uyumu sağlar. “Aşk akıldan üstündür” der Mevlana. Ona göre aşk, aklı cilalar ve kalbi aydınlatır. Akıl bilgi biriktirir, kalp ise o bilgiyi hikmete dönüştürür.
Eğitim mürşit ile başlar. Mürşid (öğretmen), öğrencinin kapasitesine göre öğretir, sevgiyle rehberlik eder. Sohbetle kalbi uyandırır ve aklı nefisten arındırır.
Eğitimde aşk, merkezi rol oynar. Nefis mücadelesi, kötü huylardan arınmayı sağlar. Mevlana eğitimde sanatsal ve manevi araçlar olan müzik, şiir, hikaye ve sema gibi yöntemler kullanır. Bunlar aklı doğrudan değil, kalbi etkileyerek uyumu sağlar. Yine O’na göre eğitim, zorlama değil sevgi temellidir. Öğrencinin yeteneğine göre yükleme yapılır.
İşte tasavvufi eğitimde öne çıkan çıktılar bunlardır. İnsan-ı kamil yetiştirmek hem maddi hem de manevi sorumluluklar yüklemekle gerçekleşir.
İdeolojik ve batıya teşne eğitimde ise pozitivizm ve sekülerizm esas alındığı için maddi terakkiyat ve ilerleme teknik anlamda gerçekleşmektedir. Lakin insan tek taraflı ve eksik bir şekilde eğitilmekte ve ruhsal bunalımlar kaçınılmaz hal almaktadır. Huzuru ve mutluluğu maddiyatta bulamayan bireyler uyuşturucu ve madde bağımlılığında bulmaktadır.