Kalkınmanın, ilerlemenin ve dahası huzurun, selametin sağlanması, herkesin umudu ve dileğidir. İnsanlığını yitirmemiş her bir birey ister ki bütün bir ahalinin huzuru olsun, yaşadığı toplumun kalkınması sağlanmış olsun.

Toplumu güçlendirecek değerlere sarıldıkça, medeniyet ismini kirletenlerin vardığı aşağılık derekelere değil, insanlık âlemine huzur ve refahı yaşatacak o yüce mertebelere kavuşmak zor olmayacaktır.

Medeni diye pazarlanan Batı’nın ve onların yerli işbirlikçilerinin insanlık için büyük bir tehlike oldukları, Filistin/Gazze konusunda daha iyi anlaşılmış oldu. Gazze’nin görüntüleri, Batılı kimi aktörlerin ne kadar barbar ve cani olduklarını bir kez daha gözler önüne serdi.

Onun için değerlerimize sarıldıkça, onların sözde medeniyetlerine benzeyen değil, gerçek manada bir medeniyeti ortaya koyacak kalkınmanın ve ilerlemenin olması hiç zor olmayacaktır.

Ramazan ayında olmamız hasebiyle, bu değerlerimizin sadece bir tanesi olan zekât farizası bile, toplumdaki birçok sıkıntıyı, acıyı ve sıkleti kaldıracağını tahmin etmek zor değildir.

İslam’ın vazettiği kurallar doğrultusunda, malından zekât çıkaracak Müslümanların, ülkede şu an boğuşulan birçok soruna çözüm olacakları muhakkaktır.

Zekât farizası, zenginlerin minnet etmeksizin, geçimlerinde sıkıntı yaşayanlara aktardığı bir sistemdir ve genel bir duyarlılık olduğu takdirde, toplumdaki birçok didişmenin, kem gözle bakmanın, hasedin ve çekememezliğin önüne geçeceği muhakkaktır.

Toplumsal barışın sağlanmasında büyük katkıları olan zekât farizasının eda edilmesi, büyük önem taşıyor.

İslami tek bir rüknün/şartın bu denli toplum hayatını olumlu etkilemesi, onun beşerî hükümden üstün, bir ve tek olan Yüce Rabbimizin hükmü olması sebebiyledir.

Toplumlar O’nun emirlerinden uzaklaştıkça, gerçek manada huzur bulamadılar ve kendi içlerinde ürettikleri zalimler eliyle kıyımdan geçirildiler.

Dünya günlerdir, öldürmekten, sürgün etmekten, el koymaktan, işgal etmekten söz eden o canavarlardan birini konuşuyor. Batı’nın ürettiği sözde değerlerin yetiştirdiği bireyler, işte böyle gaddar ve zalim olabiliyor.

Onun için Müslüman ahalinin kendi içine ve özüne dönerek, kendi değerlerine sarılarak asıl “Medîne-i Fâzıla”ları oluşturacağını değerlendiriyorum.

Zekât gibi bir müessesenin, bütünüyle birlikteliğe, samimiyete, kardeşliğe ve yardımlaşmaya sebebiyet vererek, daha duyarlı bireylerle güçlü toplumlar oluşturacağı kesindir.

İşte asıl medeniyet, böylesi toplumların inşa ettiği medeniyet olmalıdır. Kimyasal silahlarla insanları katledenlerin pazarladığı bir dünyada, böyle bir medeniyetten söz etmek mümkün değildir.

Sonuç olarak demem o ki; öyle zekât deyip geçmeyin! Toplumsal birçok sorunun çözümü onunla mümkündür. Dolayısıyla kalkınma ve ilerlemede de o büyük etkendir. Bilineni hatırlatmış olalım!