Öyle bir kitap olsun ki, farklı uluslarca aynı lisanla okunsun...

Yerkürenin farklı farklı coğrafyalarında, aynı zaman diliminde aynı sesler terennüm etsin...

Cebri olmaksızın, hür iradeyle okunsun.

İnsanlar öbek öbek, okumak için halkaya tutuşsun.

Okuma halkasına katılan tanış olsun olmasın.

Aynı heyecan, aynı hislerle içsel okumaya yönelsin.

Var mı böyle bir kitap?

İşte Ramazan aynın şahitlik ettiği realite: İnsan-Kur’an yüzleştirmesidir.

Gerçi Kur’an’ın bir anlamı okunan şey, okumaktır ya.

Miladi 2025’in Mart’ı bir ramazanı daha sunuyor.

Şair ne güzel söyler: Âşıklara edin salâ Oruç ayı geldi yine Rahmet denizi cûş edip Âlemlere

doldu yine

İç huzura erişme, iç aleme sülük etme. Asıl vicdana yönelme. Eşrefoğlu Rumi’nin deyişiyle;

Az yiyenlerin olur nefsi halim, Az yiyenlerin olur kalbi selim,

Az yiyenler söylese hikmet dürür, Az yiyenlerin baktığı ibret dürür.’’ Varın çok yiyeni siz

düşünün...

Öyle bir okuma olsun ki, Merhum Sezai Karakoç’un dile getirdiği dizelerde yer bulsun.

Şöyle diyor ustad, ‘’Ramazan; bilinç altındaki ertelenen dini değerleri açığa çıkarır,

kendinden uzaklaşan insanı kendine dönüştürür, ruh ve vücudu dezenfekte eder,

kainatı yaşamaya değer kılar. Oruç, Kudüs’ü miraca kavuşturur...(Samanyolunda Ziyafet)

Hasılı, Ramazan ortamı en büyük mürebbi ve gök kubbe çatısı altında en çok okunan Kur’an-ı Azimüşşan’dır. Kalın sağlıcakla...