Türkiye’de siyaset, uzun yıllar boyunca devlet merkezli bir ideolojik koridorun içine sıkıştırıldı. Bu koridorun adı çoğu zaman “resmî ideoloji” olarak ifade edildi; ama özünde Kemalizm’in toplumun tamamını belirli bir kalıba sokma çabasından ibaretti. Bu ideolojik kalıp, Cumhuriyet’in ilk döneminde inşa edildi ve sonraki dönemlerde, ülkenin sosyolojik gerçekleriyle uyumsuzluğu giderek daha görünür bir hâl aldı.
Bugün artık akademik çevrelerde de açıkça tartışılıyor: Kemalizm, toplumu dönüştürme iddiasıyla yola çıksa da uzun vadede halkın inanç, kültür ve kimlik taleplerini bastırarak derin bir tıkanma üretmiştir.
Bu tıkanma sadece siyasal alanda değil, eğitimden kültüre, laiklikten vatandaşlık tanımına kadar birçok alanda yapısal sorunlar doğurdu.
İşte bu nedenle toplumun önemli bir kesimi, yıllardır hissedilen bu baskının sembolik karşılığı olan “zehir” metaforunu kullanıyor. Bu mecaz, bir ideolojiye yöneltilmiş kaba bir hakaret değil; tersine, toplumsal bünyeye zarar veren ideolojik dayatmanın sosyolojik bir eleştirisi olarak okunmalıdır.
HÜDA PAR’ın Panzehir Rolü Neyi İfade Ediyor?
HÜDA PAR’ın siyaset sahnesine çıkışı, Türkiye’nin kronik sorunlarına yerli ve sahici bir perspektif sunmasıyla dikkat çekti. Bu perspektif üç temel iddiaya dayanıyor:
1. Halkın değerleri merkeze alınmalıdır.
HÜDA PAR, Kemalizm’in devletçi ve tepeden inmeci modernleşme anlayışının tam aksine, siyaseti halkın inanç, kültür ve yaşam pratiklerine yaslandırır.
2. Türkiye, tek tip toplum anlayışından kurtulmalıdır.
Bu topraklar farklı kimliklerin, dillerin, inançların yurdudur. Kemalizm’in bu çoğulculuğu reddeden yapısı; Kürt meselesinden başörtüsü meselesine kadar birçok alanda derin yaralar açtı. HÜDA PAR’ın yaklaşımı ise özetle şudur:
Toplum kendi doğal çeşitliliği içinde yaşasın; devlet bu çeşitliliği tanısın.
3. Devlet kutsallaştırılamaz, insan kutsaldır.
Resmî ideolojinin devletin üzerinde bir gölge gibi durduğu dönemler, demokrasiyi de özgürlükleri de zayıflattı. HÜDA PAR’ın çizgisi bu anlayışı tam tersine çevirir:
Devlet, toplumun hizmetkârı olmalıdır.
Tam da bu nedenle HÜDA PAR’ın rolü, birçok kişi tarafından “panzehir” olarak nitelendiriliyor. Yani, toplumu ideolojik kalıplara zorlayan, inanç alanına müdahale eden, kimlikleri bastıran zihniyete karşı bir düzeltme, bir dengeleme işlevi görüyor.
Yeni Siyasi Dilin İmkânı
Bugün Türkiye, Kemalizm’in dar çerçevesi ile toplumsal hakikatlerin geniş ufku arasında yeni bir tercihle karşı karşıya. Bir tarafta geçmişin ideolojik kalıpları, diğer tarafta toplumun kendiliğinden ürettiği doğal talepler var.
HÜDA PAR’ın yükselen etkisi, yalnızca bir partinin oy grafiğine değil; Türkiye’nin ideolojik vesayetten sivil siyasete doğru değişen yönüne işaret ediyor. Bu yön değişikliği, uzun yıllardır görmezden gelinen toplumsal kesimlerin sesini daha gür çıkarmasına imkân sağlıyor.
Bugün konuşulan panzehir metaforu da tam bu noktada anlam kazanıyor:
Türkiye, resmî ideolojiyle zehirlenen siyasal alanını, toplumun hakikatleriyle iyileştiriyor.
Ve bu iyileşme sürecinde HÜDA PAR’ın açtığı kapı, sadece bir siyasi tercih değil; aynı zamanda Türkiye’nin geleceğine dair yeni bir toplumsal sözleşmenin habercisi olabilir.
Öyleyse milletin umudu olan HÜDA PAR’a destek verelim.