Bu sene 10 Kasım anmalarında önceki yıllara göre daha ısırgan bir kesimle karşılaştı dindar insanlar.
Bir dönem Kemalizm’in uygulamaları aleyhine kitap yazmış olan bazıları da “rahmet dileme” korosuna katıldı, farklı yerlerde konumlanmış siyasi parti temsilcileri de..
Kemalizm’in İslam karşıtlığına dair belirtilen görüşlere karşılık Mustafa Kemal’in 1920’li yıllardaki sözleriyle mukabele etti bazı ilahiyat hocaları ve aslında ‘Atatürk’ün dine ne kadar değer verdiğini’ anlattılar.
Hükümet medyası da nihayet bünyeye kattıkları Kemalistlerin etkisini hissettirircesine bir savunmaya geçtiler.
Tek parti dönemi uygulamaları bir çırpıda unutuldu ve Mustafa Kemal’in ortak değer olduğu söylemi dillendirildi.
Bu arada Kemalistler kıs kıs güldü ve hiç çekinmeden aslında değişmediklerini, 1930’lu yılların özlemi içerisinde olduklarını dile getirdiler.
Eskiden Kemalizm’in ne olup ne olmadığı tartışılırdı, o da bitti ve Kemalizm’in ruhuna uygun olarak iktidar sahiplerinin yaptığı tanımları herkesin kabul etmesi ve saygı duyması istendi.
Manevra yapmakta zorlananlar da oldu, sabit bir şekilde Kemalizm’in ne olduğunu söylemeye devam eden cesur insanlar da…
Biz de son yıllara bakıp kimler ne anlamış sorgulayalım dedik ve ilginç şeylerle karşılaştık.
Mehmet Doğan, 2019 tarihli “Kemalizm Türk’ün dinidir” başlıklı yazısında şöyle bir ayrıntı paylaşmış: “Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğünün ilk baskısında (1945) “din” maddesinde yer alan bir cümledir bu. Gerçi “mecaz” olduğu belirtilmiştir, ama düne bakarak “bunun neresi mecaz, kesin gerçek” demek durumundayız. Sözlüğün ilk baskılarında “Kemalizm Türk’ün dinidir” denilirken, sonraki baskılarda “Atatürkçülük Türk’ün dinidir” denilmiştir.”
Onur Atalay’ın “Türk’e Tapmak” adlı kitabından ilginç bir alıntı yapalım: “Kemalizm’i seküler bir din haline getirmeye çalışanların başında Yakup Kadri Karaosmanoğlu gelir. 1929 Milliyet gazetesindeki anketinde Kemalizm’den mezhep diye bahseder, onu Gazi'nin en büyük eseri olarak vasıflandırır. Daha önce Kemalizm’den mezhep olarak bahseden Yakup Kadri, bu sefer 1931 tarihli bir yazısında "Kemalizm tarikatı" ifadesini kullanır. Ona göre bu tarikatın, "ateşini en kör gönüllere aşılamak kudretine" sahip olunmalıdır.”
Son yıllarda ise Kemalizm ile BAAS ideolojisi arasındaki ilişki tartışılmış. Buna dair de birkaç örnek verelim:
Emre Aköz, 2010’daki bir yazısında şöyle yazmış:
“Kemalizm, Kapitalizm ile uyumlu bir ideolojidir. "Askerci ve ulusalcı" olduğundan, içinde İlhan Selçuk gibi Baas zihniyetli entelleri ve 9 Martçı subayları barındırdı.”
Anıl Çeçen, ‘Kemalizm ile BAAS arasında bir benzerlik olmayışını devlet modeline ve ortaya çıkış şekline’ bağlar: “Kemalist devletin dünya sahnesine çıkışı bir imparatorluğun dağılışı sayesinde gerçekleşmiştir. Suriye devletinin sosyalist bir devlet modeli olarak dünya haritasındaki yerini alması ise, Sosyalist bir devrim sonrasında Sovyetler Birliğinin kuruluşu üzerine gerçekleşmiştir.”
Doğan Ergenç, Kemalizm’in “Çok partili demokrasiyi benimsediğini, BAAS’çılığın ise tek parti diktatörlüğüne dayandığını” belirtir ve aynı olamayacağını iddia eder. Ergenç’e ‘Tek parti ideolojisinin Anayasa zoruyla bütün partilere dayatılmasının’ ne anlama geldiğini ya da tüm askeri darbelerin Kemalizm’in tahkimi için yapıldığını sormaya gerek yok sanırım.
Yavuz Alogan’ın görüşü ise iki ideolojinin benzer değil aynı olduğu yönündedir: “Her iki hareket de güçlü ulus-devleti, iktisadi ve toplumsal kalkınmayı, aydınlanmayı, eğitim seferberliğini ve en önemlisi laisizmi temel almıştır. Baas ulusçuluğu Kemalizm’in çocuğudur.”
İdeolojiler karşı karşıya kaldıkları sorunlara bakış ve çözüm önerileri üzerinden farklı kollara ayrılırlar, bu normaldir; ama herhalde Kemalizm kadar farklı yorumlanan bir ideoloji yoktur.
Aslında ideoloji diyerek de sınırlamamak lazım.
Kemalistlere sormak lazım, artık karar verin!
Din midir, mezhep midir, tarikat mıdır?
Nedir?