İstanbul ve çevresini etkileyen büyük bir deprem atlattık.

Rabb’imiz tekrarından ve elbette daha büyük felaketlerden korusun diye duacıyız.

Her depremde olduğu gibi bu depremde de acziyetimizi iliklerimize kadar hissettik.

Ölüm korkusu insanı sarınca malın, mülkün hiçbir şeyin bir hükmü kalmıyor. İnsanın kudreti, en sevdiklerinden ve kendisinden dahi, bu belayı bertaraf etmeye yetmiyor. İlahi hükmün ve kudretin yanında, tüm hükümler ve kudretler geçersiz/ etkisiz kalıyor.

Elbette her depremde olduğu gibi bu depremde de yorumlar, fikirler, tahminler havada uçuşuyor.

En çok konuşulan/ tartışılan konulardan bir tanesi de bu depreme sebebiyet veren şeyin ne olduğu konusuydu.

Jeolojik, astrolojik, fizyolojik, sosyolojik vb. sebepler ileri sürenlerin yanında, en çok dikkat çeken bir iddia da depremi Boğaz’daki bir ABD gemisinin tetiklediği’ iddiasıydı.

Bu iddialara, İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), X hesabından cevap verdi ve kendince tüm iddiaları birer birer çürüterek yalanladı. Dileyen inanır, dileyen inanmaz...

Hülasa;

Kimisi, yüksek Frekanslı Etkin Kutup Işıkları Araştırma Programı (HAARP) ile yüksek frekanslı radyo dalgaları sebebiyle depremin meydana geldiğini savunuyor, kimisi depremlerin meydana gelişini, direk yer kabuğundaki doğal değişkenler sebebiyle oluşan jeolojik etkenlere bağlıyor ve uzun uzun fay hatları muhabbetleri dönüyor yıllardır.

Kimisi de gezegenler arası etkileşim, iletişim, yansıtma teorileri üzerinden ilişkilendiriyor meseleyi ve bu şekilde uzayıp gidiyor sebepler silsilesi..

Hiç şüphesiz tüm bu sebepler tartışılmasın ve yüzde yüz hepsi yanlıştır şeklinde bir yargıda bulunmak değil niyetimiz ancak; doğru veya yanlış, bu kadar geniş bir yelpazede, güç dengeleri konuşuluyorken, asıl büyük gücün bu mesele üzerindeki etkisinin görmezden gelinmesi, dile getirilmemesi, meseleye kalınca bir gaflet perdesi örtüyor.

Oysa unutmayalım ki; “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; başkası onları bilemez. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O’nun bilgisi dışında dalından bir yaprak bile düşmez.” (En’am-59)

Onun izni, bilgisi ve kararı olmadan bir yaprak dahi titremezken, koca bir arz nasıl titrer.

Ve yine unutmayalım ki, bu gerçeği unuttuğumuzda, bilmeden de olsa Rabb’imizin kudretini, azametini fani sebeplere atfetme gafletine düşebiliyoruz farkında olmadan.

Bu şekilde bir yol izleyince de depremlerin bize verdiği İlahi mesajları, ikazları teğet geçebiliyoruz.

Mesela bu gibi durumlarda, bu mesaj mutlaka hatırlanmalıdır:

“İnsanların elleriyle kazandıkları(yaptıkları) dolayısıyla, karada ve denizde fesat(büyük olaylar) ortaya çıktı. (O) bazı yaptıkları(şeylerin) karşılığını tatmaları için! Umulur ki dönerler!” (Rum, 41)

Muhakkak ki, bu gibi musibetlerin ne ilk ve nede son olacağı gerçeğini kabul ederek, ‘geçmiş kavimlerin başlarına benzeri afetler neden gelmişlerdi, bu yaşanmışlıklardan nasıl dersler çıkarılmalıdır’ şeklinde bir bakış açısıyla, meseleyi hikmetle değerlendirmek de büyük bir gerekliliktir.

“Biz, onların her birini günahlarıyla yakaladık. Onlardan kiminin üzerine, ‘taş-dolu kasırgası’ gönderdik, kimini, ‘şiddetli bir ses’ yakaladı, kimini, ‘yerin dibine’ geçirdik ve kimini de suda boğduk. Allah, onlara zulmetmedi, ancak onlar kendilerine zulmettiler.” (Ankebut/40)

Dileyen dilediği gibi düşünsün veya sadece meseleyi fizik kurallarıyla ölçsün, biçsin.

Biz, bunlarında değerlendirilmesinin yanı sıra metafizik boyutunun da olduğunu üzerine basa basa, altını kalınca çize çize hatırlatmak istiyoruz.

Bir dönem kısaca ifade edilen ve mottolaşan güzel bir cümle vardı, kısaca özetliyor aslında söylemek istediklerimizi.

Uzun anlatımlarla, anlamayanlar için..

Unutmayalım ki!

Depremin fay hattı olduğu kadar, Hayy hattı da vardır...