İnsanoğlunun dünya hayatının saadeti İslam’ın temel değerleri ile ancak mümkündür. Bu değerlerin üssül esasları itikat, ahlak, ibadet, muamelat ve ukubat olarak beş temel hükme dayanır. İslam’ın bu temel değer esasları, gaye ve maksat bakımından bütün olup tecezzisi yoktur. Bunları da aziz İslam uleması üç başlık altında toplayarak değerlendirmişlerdir:

a) Zaruriyyat

b) Haciyyat

c) Tahsiniyyat/kemaliyyat.

İşte İslam hukuku bu esaslar üzerine kurulmuştur. İslam hukuk düzeninin kanunen kaynağı Vahiy ve Risalet’e dayanır. İslami düzende emirler tümden gelim usulüyle dikeyden yataya doğru bir yol takip eder. Yani işlevsel olarak da ayet, hadis ve ictihat olmak üzere yukarıdan aşağı iner. Bu sistemin diğer beşeri sistemlerden farkı, İslam ile küfür arasındaki fark kadardır.

Bu hukuk düzeninde sorumluluklar tümevarım yoluyla ferdi, ailevi ve topluma doğru bir yol izler. Kısaca İslami düzende emirler tümdengelim, sorumluluklar ise tümevarım üzere bir yol izler.

İslami düzende borçlar hukuku yukarıda beyan ettiğimiz İslam’ın beş temel esasından olan “muamelat” içinde değerlendirilmiştir. Bu konuda fukahamız arasında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Bu beş temel esasın tamamının pratiği ibadet niyetiyle, ontolojik olarak da itikat ve ahlak ilkeleri üzerine mebnidirler. İslami emirlerin tamamında olduğu gibi muamelatı, itikat ve ahlaktan bağımsız olmadıkları gibi içinde ibadet ruhu taşımadan makbul olması da mümkün değildir.

Borçlar hukuku, hakiki ve hükmi şahıslar arasında vuku bulan ilişkiler bütünüdür. İslami hükümler aksiyolojik, finalist ve normatif olarak tevhidi toplumun bir hukuk dalıdır. İslam hukukunun üzerinde en çok çeşit ve yöntemin bulunduğu en kalabalık bir hukuk dalıdır. Hemen hemen tüm ferdi, ailevi ve toplumsal iman, ahlak ve kısaca kulluğunun tam test edildiği noktalardan biri de borçlar hukukudur.

Bugün Müslümanların bulunduğu toplumlarda İslami sistem yasak, talebi suçtur. İslam sisteminin yasaklı olması, toplumun itikadı, ahlakı ve tüm hukuk sistemini hayattan kaldırılması demektir. Bu şekilde İslam hukukunu yasaklayanı bırakıp suçun tamamını yaşayamayan zavallı Müslümanlara yüklemek insafsızlıktır. Muamelat, toplumun siyasal ve sosyal güvenilir. Bireysel, ailevi, tarikatlar, medreseler, kurslar, dernekler, vakıflar ve cemiyetler gibi yerlerde eğitim gören insanları toplumun içinden çıkardığımızı düşünelim. O zaman, İslam ülkelerinin geri kalan toplumunu bir Yunan, Bulgar, Rus ve Alman gibi gayri İslami toplumlardan bir farkı kalmazdı.

Hatta gayri müslim ülkelerin ilke ve kuralları başımızdaki cahili olan çakma, döküntü ve yırtık bohça gibi yasalardan daha düzenli olunca, batı toplumunda insani kurallar bizimkiden daha yaşanır olabilir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de çokça tekrar eden bazı ayetlerin, müşriklerin Allah’a gereği gibi inanmayıp putlara tapanların, bir sıkıntı gördüklerinde ise suçu Allah’a atmalarıyla motamot aynıdır. İşte cahili düşünce tasavvuru tam da budur.

İmam Ebu Yusuf’un(ra) “Harac” adlı eserinde muamelat ve borçlar hukukunun sınırlarının itikat ve ibadetlerden daha geniş olduğunu söylemesi muhteşem olmuştur. İslam’ın evrensel boyutu muamelat iledir. Rabbim ona rahmet eylesin. Bu durumda Ebu Yusuf’un öncelikleri arasında olan, İslami ve meşru kuralların sadece Müslümanlar arasında olmadığının ilanı önemli. Aslında İmam “Malumu i’lam “ etmiştir. Bu konudaki birçok ölü ruhlara can katmıştır. İşte İmam Ebu Yusuf Bakara/143. ayete gönderme yaparak “örnek toplum”un inşası ancak muamelat ile mümkün olduğuna gönderme yapmıştır. Borçlar hukukuyla, İslam’ın evrenselliğinin sağlanmasıyla İslam’da laikliğin olmadığını bir daha göstermiş oldu.