Resul-i Ekrem’in (sav) hadislerinin hayatında olan etkisi kadar kişi Müslümandır. Mütekaddimun ulemanın nezdinde “ilim ve ilim ehlinden” bahsedildiğinde bundan hadis ilmi anlaşılırdı. Çünkü vahiy İslam’ın talimat, hadisler ise malumat bölümünü oluşturur. Onun için Kur’an’da “ittiba” emri Resulüllah’a münhasır kılınmıştır. Kur’an’ın hiçbir yerinde Yüce Allah’a ittiba istenmemiş. Yüce Allah’a “itaatin” istendiği her yerde Resule’de itaat istenmiştir. Ama ittiba ise sürekli Resule istenmiştir. Bir yerde de Kur’an’a ittiba istenmiştir. İki yerde Resul’e itaat, müstakil olarak istenmiştir. Yüce Allah’a itaatin tek başına müstakil istendiği bir tek yer dahi yoktur. Ve dinin talimatı vahiyden alınırken, malumatını hadislerden alıyoruz. Hadislerdeki malumatı ret ederek sağlıklı bir şekilde dini anlayıp yaşamamız mümkün değildir.

Dünya-Ahiret dengesini sağlayan hadislerden biri olan”Riyazüssalihin”deki 804. hadisi ele alacağız;

عن ابي هريرة ( رع) ان رسول الله (صعسلم) قال: لقاب قوس في الجنة خير مما تطلع عليه الشمس او تغرب

Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edilmiştir; Allah Resulü(sav) şöyle buyurmuştur; “Cennette yay kadar bir yer, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.”

Bu hadis, dünya ve kazanımı ile cennet kazanımları arasındaki farkı belirtiyor. Hadis, miktardan mikyara doğru bir yol izliyor. Hadisin ruhu da bu miktar-mikyar dengesindedir.

Aklen de bu mümkündür. Şöyle ki; insanın dünyadaki elli altmış yıl gibi kısa bir hayatını ahirette sonsuz olan hayatla kıyasladığımızda, dünyadaki her bir saniye başına bilmem kaç milyar yılın bedel geldiğini düşünerek de bunu anlamak mümkündür. Dünyada elli altmış yıl Yüce Allah’a karşı isyan ile yaşanan bir ömrün sonsuz cehennem hayatı olacağı gibi, bu kısa hayatın itaat ile geçmesi sonucu ebedi cennet olması da bunu göstermektedir.

Bilimsel olarak kâinatta on bir milyar galaksi tahmin ediliyor. Bunlardan biri, dünyamızın da içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisidir. Bu galakside Yüz milyar gezegen tahmin ediliyor. Yüz milyar gezegenden biri de içinde bulunduğumuz dünyadır. Dünyada iki yüz civarı devlet mevcuttur ki, bu devletlerden biri de bizim ülkemizdir. Ülkedeki vilayetlerden birindeyiz. O vilayetin ilçelerinden bir ilçe, o ilçenin mahallelerinden bir mahalle. O mahallede bulunan sokaklardan bir sokak. O sokakta bulunan apartmanlardan bir apartman. O apartmanlardan bir daire. O dairede oturanlardan bir neferiz.

Burada, tümden gelim usulü ile dünya ölçeğinde bir yer ile cennetteki bir yerin kıyasını hem mekansal hem de amelsel bakımdan birbiriyle kıyaslamamız mümkün değildir. Aslında hadiste yapılan miktar mi’yarından bizim ahiretteki ebedi hayatımızın bir anlık isyanın ahirette ne kadar cezayı gerektireceğini ölçüp ona göre hayatımıza çekidüzen vermemizi sağlamaya yönelik bir gayrete girmemizdir.

Fakat ilahi rahmetin bir tecellisi olarak, kul yaşadığı isyanı terk edip tevbe eder, kılamadığı namazlarını kaza ederse geçmiş günahlarının silinip affedilmesi hakikati vardır. Tersi de yapılan iyiliğin sonunda terk edilip, hayatın son kalan kısmı isyanla geçirildiğinde de ebedi isyan sayılması gibi…

Kısaca, hadisimiz dünyada az bir şeyin karşılığının ahirette çok olacağı hakikatini öğretip hatırlatmaktadır. Dünyanın en zevkli ve şaşaalı yılları yirmi beş yıldır. Bu da beş seçime tekabül ediyor. Değer mi insan yirmi beş yıla karşı ebedi cenneti kaçırmış olsun. Çünkü kulun ilk yirmi beşi çocukluk ve gençlik yallarıdır. Üçüncü yirmi beş yıllığı da ihtiyarlık ve hastalık yıllarıdır. Cennetin en küçük bir noktası dünya ve içindekilerden daha “büyük” yerine daha “hayırlıdır” diye zikredilmesinden, nicelikten niteliğin kast edildiğini anlamak mümkündür.