Batının egemen zulmü son demlerini yaşıyor. Diğerleri ise kolonyal birlikteliklerinin sadece sömürülebilir olmaktan öteye geçemeyeceğini anladı. Dünyanın en güvenilir ve en demokrat olduğunu söyleyen işgal rejimi ise dünyanın en barbar, en vahşi ve en bağnaz olduklarını tüm dünyaya göstererek ebedi yok oluşun eşiğine gelmiş bulunmakta.
Dini motivasyonlarla işlemiş oldukları katliamlar ve soykırım vahşetiyle hem dinen hem siyaseten ve hem de askeri olarak çürümüş, çökmüş durumda. Dünya halklarının yüzde doksan beşine yakınının nefretini üzerine çekmiş ve dünyaca istenmeyen bir koloni olmuşlardır.
Bu çürümüşlüğü ve çöküşü perdelemek için 617 gündür durmaksızın işledikleri cinayet ve vahşet yok oluşlarını hızlandırmaktan başka bir işe yaramadı. Dünyanın süper zalimlerinden aldığı sınırsız desteğe ve dünyanın süper korkaklarının sessizliğine rağmen tek bir hedefine dahi ulaşamayan başarısız, vicdansız, hukuksuz, korkak, bilinçsiz ve de eğitimsiz bir ordu elbette ki dağılıp yok olmaya mahkûmdur.
Bu durumu çoktandır fark eden Baş Terörist Netanyahu dün şu itirafta bulunmak zorunda kaldı.
“Eğer düşersek… ve bu olmayacak, ama düşersek, dünyanın birçok yeri bizimle birlikte düşer.” Burada bir tehdit algısı oluşsa da aslında bir itiraf söz konusudur. Yani işgal rejimi yok olursa, bizi gizli-açık, siyasi-ekonomik, askeri-lojistik destekleyen birçok ülke de bizimle birlikte yok olur, demiş. Doğru demiş. İki yıldır siyonsoykırımına direkt veya dolaylı destek veren tüm ülke-kurum ve kuruluşlar bunun hesabını er ya da geç verecekler. Bu hesap bunların boyunu aşacağından bunlar da efendileri gibi yok olup gidecekler.
HAMAS’ın yaktığı küresel dekolonizasyon meşalesi kartopu misali büyüyerek, devleşerek zamanın tüm zalimlerini ezip geçecek seviyeye ulaşana kadar durmayacak gibi görünüyor. Bu meşale en az gelecek üç yüz yıla yön verecek kadar büyük ve özgün. Dünyanın yüzlerce noktasından binlerce farklı aktivisti tek bir hedef için harekete geçirebilen bir birliktelik, milyonlara yön verebilen dev bir dekolonizasyon direnişine dönüşmektedir.
Garkat ülkeleri ne derece tedbir alıp ne derece despot davranırlarsa davransınlar siyonist efendilerini korudukları gibi kendi koltuklarını koruyamayacaklar. Bunu fırsata çevirmeyi başaran büyük şeytan ABD bunları sömürebildiği kadar sömürmeye başladı. Zaten yıkılıp gidecekler, ne koparırsam o kar…
Netice olarak ABD, kudurmuşuyla birlikte İran’a saldıracak. Kendilerinde ve birçok ülkede zaten var olan ve hali hazırda inşa edilen yüzlerce nükleer santral varken İran’ın uranyumu zenginleştirme çalışmalarını engellemeye çalışmak bile başlı başına bir yok oluş eşiğinde olduklarının delilidir.
Dünya, bu derece vahşi, bu derece alçak ve bu derece vicdansız olan ABD, İşgal rejimi ve diğer despotların elinde bulunan nükleer santrallerin hesabını sormalı… Bunun endişesini taşımalı… Buna karşı refleks geliştirmelidir. Yoksa vicdansız batı ile ilişkileri geliştirmek/genişletmek hiç kimseyi batı zulmünden kurtaramayacaktır.
On binlerce masum çocuğu kahkahalar eşliğinde parçalayarak katleden bu siyonvahşilerin nükleer bomba kullanmamak için tek bir engelleri bulunmamakta. İşte baş terörist Netanyahu’nun açıklamak istediği şey tam da budur. Biz yok olmadan evvel yok edebileceklerimizi yok edip yok oluruz demekte…
Siz yok olun da sizinle birlikte kim yok olur o kadar önemli değil. Kâfirler yok edilmeden evvel münafıkları yem edip yok ederler. Sorun yok yani. Ebedi yok oluşunuzun başlaması tüm insanlığın mutluluğuna sebep…