Gazze'nin güneyi, Han Yunus..

Sanki şu mısralar yine, yeniden yaşanıyor...

“Koşun çocuklar koşun

Bugün bayram diyorlar

Şenlikler dağa çıkmış

Orda bizim çocuklar

Şeker diye bir kurşun deler yüreğinizi

Kan çiçekleri sarar beyaz elbisenizi”

“İnsani yardım” için bekleyen, yani bir avuç un, bir parça ekmek için toplanıp, çırpınan, umutla bekleyen masum, savunmasız çocuklara, saldırılıyor..

Başından, sırtından, göğsünden kalleşçe vurulmuş, 5-6 yaşlarında, 9-10 yaşlarında çocuklar...

Ellerinde hâlâ sıkıca tuttukları, yardım torbaları...

Af! Af Allah’ım!

Bu nasıl dehşet bir manzara, nasıl bitimsiz bir acı...

Kendi çocuklarımız geliyor gözlerimizin önüne…

Sahi, onlar da bizim çocuklarımız değil mi ki?

Hani şu, sarıldığımız, kokladığımız, bir an gözden kaybolsalar, haber alamazsak endişelendiğimiz, bir tarafları azıcık çizilse, içimiz cız eden çocuklarımız var ya ...

Hem o masum çocuklar da “bizim” çocuklarımız gibi, çocuklar değil mi?

Tek suçları Gazze’de yaşamak mı?

Sahi nedir onların suçları?

Susmuş/susturulmuş insanlığın, tepkisiz, taşlaşmış vicdanların diyetini neden onlar ödüyorlar?

Neden!?

Neden!?

Neden!?

Bu deli sorular beynimizi kemirirken, tarifsiz zulüm karşısında, neler yapacağımıza dair, aklı selim cevaplar bulmaya mecburuz.

Daima ve kesintisiz bir şekilde, zerre kadar dahi fayda verecek olsa bile, makul eylemlerde pozisyon almak ve var gücümüzle gayret etmekle mükellefiz.

Evlerimizin, muhabbetlerimizin ve girdiğimiz her ortamın gündemine Gazze’yi almazsak, yarın mahşerde hunharca canlarına kıyılan, bu mazlum çocukların ahı bizi tutmaz mı?

Onların sesi, nefesi, dili olmak boynumuzun borcudur...

Bu şekilde inanıp, buna uygun şekilde, her ne durumda olursa olsun, izzetlice, sorumluluk bilinciyle ihtiyaç duyulan her yerde, pozisyon alanlara selam olsun!

Bugüne kadar, Gazze için atılan adımlara -adımları karışmamış, Gazze için atılan çığlıklara- nefesi karışmamış, Gazze için toplanılan meydanlarda bulunmamış, Gazze için maddi, manevi seferber olmamışlara da ar olsun!

Gazze’de katledilen binlerce insan için, bilhassa kadınlar, çocuklar ve dahi hayvanlar için, tek bir kelam etmeyen, kör -sağır- dilsiz kesilip, “hayvan hakları” diyerek, “doğayı sev, yeşili koru” diyerek, mangalda kül bırakmayanlara, hümanist çığlıklar atıp, “insan hakları” naralarıyla tribünlere oynayanlara, hümanist pozlarla rol kesenlere, utanmadan haktan hukuktan yana duyar kasanlara da yuh olsun!!!

Acaba kendi çocukları olsa, yine böyle mi olurdu tepkileri?

Daha doğru ifade edecek olursak, tepkisizlikleri...