Nice insanlar vardır, zaman ve tarih onları öğütür ve unutulur giderler.

Nice insanlar var, onlar zamana galiptir ve tarih onlara aşık olur. Bunlar bedenen aramızdan ayrılsalar dahi sözleri, eylemleri, duruşları, jest ve mimikleri, mesajları, mücadeleleri ve örneklikleri manevi bir mücessemlik olarak yaşamaya devam ederler.

Bir Ebu Ubeyde vardı, demiyorum.

Var ve hep var olacak, ölmeyen şehadet ölümsüzlüğüyle…

Yaşamı teslimiyet, kabiliyet, yetenek, izzet ve cihad olan bir Ebu Ubeyde…

Şehadeti bir zafer, bir ders, bir örneklik ve milyonlar dirilişe vesile bir Ebu Ubeyde…

Biz onun ismini önceden duymuştuk; ama 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı’ndan sonra dost düşman, seven sevmeyen, uzak yakın, genç yaşlı, has avvam herkes onu tanıdı, adını duydu, mesajlarını ümitle veya korkuyla bekleyedurdu.

Hakikati temsil eden, Filistin’in mahremiyetini muhafaza eden maskesiyle nice vahşi, katil, işbirlikçi, riyakar ve batıl heveslilerin maskesini düşüren oldu…

Ebu Ubeyde, ismi ve şahsiyetiyle ‘Rambo, Hug, Süpermen, Heman’ gibi nice sahte kahramanların, idole dönüştürülen rol çalıcıların tahtlarını yerle bir eyledi.

Gerçek kahraman, izzetli yiğit, korkusuz agit ve tavizsiz adam kimmiş, nasıl olurmuş dünyaya gösterdi.

Kur’an mektebinde şekillenen dört dörtlük mümin portresiyle insanlığa beliriverdi Ebu Ubeyde.

Müslümana karşı merhamet ve umut aşılamak nasıl olurmuş; tuğyana karşı izzetli ve tavizsiz duruş ne anlama gelirmiş Ebu Ubeyde’yle öğrendi insanlık…

Havaya kaldırdığı şehadet parmağı tevhidin mücessemliğiydi.

Ebu Ubeyde’nin bir çift gözü ise dünyaya şöhret, elbise, makam, imkan ve aldatıcılığını haykırırdı.

Sadece bir çift göze bile amasız, hesapsız ve de gönülden aşık olunabileceğini, tutkusunu kesilebileceğini Ebu Ubeyde öğretti, beşer ve geçer arzu tutkunlarına…

Her gün mesajların dört gözle beklenirdi Ebu Ubeyde.

Mesajların kaba saba değildi, tehdit içermiyordu, anlık tepkiler içermiyordu.

Her bir mesaj Kur’an edebiyle, hikmet gergefiyle, dava adamı ufkuyla ölçülüp biçilip inci gibi dişlerin arasından akıyordu.

Mesajların kafir, mücrim, müfsid ve düşman yüreklere bir korku ve infilak ağrılığındaydı.

Mesajların mümin, muhlis ve dost gönüllere bir umut, ve ferec kıvamındaydı.

Ümmetin liderleri ve halklarından umduğun destek, kardeşlik ve ensar duruşu kadarınca olmayınca ‘ahirette hasımlık’ ilan ettin ey Ebu Ubeyde!

Ama bil ki sana ahirette hısım olmaya yeminli milyonlar sırada var.

Varsın hasımlığını korkaklar, yalakalar, menfaat üzere ayarlılar düşünsün!

Ebu Ubeyde veya Hudayfa Samir Abdullah el-Kahlut!

40 yaşını henüz yeni tamamlamıştın.

Rüşde ermiş bir 40 yıla ne kıyamlar, cihadlar, kahramanlıklar ve inkılaplar sığdırılabileceğini öğreterek, göstererek gittin Ebu Ubeyde!

Çok şey söylüyordun,

Doğruları haykırıyordun,

Kitabın ortasından ve hakkın bağrından konuşuyordun

Ebu Ubeyde!

Bir sözünde “BELKİ HEPİMİZ ÇİĞNENECEK BELKİ HEPİMİZ ÖLECEĞİZ; AMA ASLA İSLAM’I ÇİĞNETMEYECEĞİZ.” diyordun ya…

Öyle oldu Ebu Ubeyde…

Her biriniz çiğnendiniz, en değerlileriniz ölümsüzlüğe öldünüz; ama sözün eri müminler olarak çiğnetmediniz hakkı, İslam’ı ve kavganın onurunu…

Ebu Ubeyde, sen yenilmedin ve de ölmedin!

Milyon gönüllerde yeniden dirildin,

Demir Kubbe efsanesini yerle yeknesak eyledin!

Semitizm hikayesini tarihin kokuşmuş çöplüğüne attın…

Hikayen henüz tamamlanmadı…

Daha vereceğin mesajlar var,

Daha ağzından yazılacak sayfalar var,

Daha küfrü deşifre ve madara edecek perdeler açılacak ey Ebu Ubeyde!

Ve direnişin bir destan olacak,

Ve yarınlar seni sağlam ve doğru satırlarda yeniden yazacak…

Şehadetin mübarek ve muştu olsun özlenen nice zaferlere…