“Koşun çocuklar koşun/ Bugün bayram diyorlar/Şenlikler dağa çıkmış/Orda bizim çocuklar!

Şeker diye bir kurşun deler yüreğinizi/ Kan çiçekleri sarar beyaz elbisenizi

Önce bayram namazı/ El-Aksa Mescidinde/ Sonra şenliğe koşun/ Şu Gazze Şeridi’nde”(A.Avaz).

Dünya özellikle de biz Müslümanların dünyası tam da budur. Fiilen elli yıldır İslam dünyasının gündeminden savaş, yıkım, kan ve ölüm var. Kültürümüz olmuş!

İslam diyarındaki savaşların iki cephesi vardır.

Birincisi; emperyalist veya ileri karakollarının yürüttüğü işgal ve katliamlardır. Afganistan’da; İngiliz(1930’lar), Rus(1979), ABD’nin (2000-2020) yaptığı buydu… Coğrafyalarımızı kontrol için kurulan İsrail gibi devlet dışı şebekelerin yürüttüğü işgal ve katliamları da aynı gruptadır.

İkincisi; Yerli işbirlikçi yönetimlerin yerlilere yani kendi halkına karşı yürüttüğü savaş ve sürek avlarıdır. Çoğu Müslüman ülkede belli aralıklarla ama rutin olarak yürütülen iç savaşlar, çatışmalar bunlardandır.

Yerli işbirlikçi yönetimlerin yürüttüğü savaş ve katliamların acısı daha derindir. Sebebiyse tanımsız olmasıdır.

Mesela; “Katliam yaşanmış ama “yaşanmadı; kardeşiz...” demek zorundasın! Biliyor ama anlatamıyorsun! Anlatıyor fakat inandıramıyorsun! İnandırıyor fakat söyletemiyorsun! Söyletiyor ancak yargılayamıyorsun! Yargılayabilirsin ancak adaleti tecelli ettiremiyorsun hatta “vatan haini, din düşmanı..” olabilirsin!

Belûcistan; Mahabad; çağdaş Hiroşima Halepçe’de olanlar budur. Koçgiri, Derim, Zilan, Ağrı, Sasonlarda olanlar da budur. Sayın Cumhurbaşkanı; “Dersim’de yapılan bir katliamdır. …özür dilerim” dedi. Esed, Rojava’ya kimlik verdi. Mısır’da Muhammed Mursî seçildi ancak; BM’ye Filistin bayrağı da çekidi ancak “red-inkar, asimilasyon, infaz, katliam, tehcir...” bir kültür olarak yerleşti, yaşayageldi!..

Saideyn’in, Seyid Rıza’nın; nice ağa, bey, şeyh, duayenin mezarı bile yok!.. Muhammed Bakır es-Sadr, Ali Şeri’atî, Hasan el-Benna, Seyyid Kutub ve daha nicelerini kim, neden şehit etti?

Dünyanın özellikle de İslam Coğrafyası; işgalci emperyalistlerden çekmediği kadar kendi mankurtlaştırılmış evladından çekmiştir. Ümmet Coğrafyası; uygulanan soykırım, etnik temizlik, yüzbinlerle hatta milyonlarla ifade edilen kıyımların şahididir.

Her kelime ve kavramın bilim dünyasında klasik bir tanımı, karşılığı vardır ancak Bizim Elerde de “görülen lüzum üzere, ihtiyaca binaen” yayılan tanımları var.

Mesela; “her ülkenin kendine has “terör, vatan haini, bölücü, irtikap, vatansever, iyi ve kötü vatandaş, dost ve düşman...” tanımları vardır.

Başka inanç ve siyasi yapılar da sırada! Yarın kimin ne olacağı, nerelere geleceği hiç belli olmaz!

“Demiştik ya; “Sêvê gundê me erzanin/ Warin sêvan warin sêvan!..”

Ara ara “Halkın esaretini bitirecek birilerinin mumdan gemisi, ateş denizinde yürüterek bir şehrin iskelesine çıkarılır!.. Kongreler, konferanslar; milli kuvvetler, savaşlar hatta meydan muharebeleri...” tanımlanır. Payitahtlarda kûşadlar; nev vatan hainleri ve vatanseverler; Cumhuriyet ilanları...” olacak ama yek adem û tek parti ile!..

Derken; bu türlü talihsizliklerin bitmediği adeta yaşam kültürü olarak dayatıldığı ülkelerde yani bizim ellerde “Kandillere katran döker geceler!”(nfk).

Sabaha uyandığımızda; “Aman efendim aman!..” Kutlamalar, törenler, şölenler; uzlaşma, anlaşmalar!.. Benim ezgim ise;

“Bayram gelmiş neyime/ Kan damlar yüreğime/ Yaralarım sızlıyor/ Gülmek benim neyime anam anam garibem!..”

Yine de sıla-yı rahm adına bir kurbanımız, infak, duamız, ziyaretle selam olsun!.. Özellikle “İnsanlığın son özgür kalesi GAZZE’ye canımız yoksa gözyaşımız ulaşsın! Diren!.. Dayan Gazzem!.. “..Fethun qerîb!” Wesselam.