Gazze direniyor, Gazze mücadele ediyor, Gazze cihad ediyor…

Ya biz ne yapıyoruz!

Gazze düşmana karşı direniyor, açlığa karşı, susuzluğa karşı direniyor, silahsızlığa karşı direniyor ve en acısı da kardeşleri tarafından terk edilmişliğe direniyor!

Gazze direnişiyle tarihe geçen bir halk.

Peki, bizler ne yapıyoruz? Neden İslam âleminin yöneticileri bu zulme sessiz? Dönüp Kur’an’a sorduğumuzda acı bir gerçekle yüz yüze geliyoruz!

“Eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah davranışlarını beğenmedi de onları alıkoydu. Ve onlara ‘Oturanlarla beraber oturun’ denildi.” (Tevbe, 9/46)

Eğer Müslümanların yardımına gitmek isteselerdi elbette fiili bir hazırlık yaparlardı. Biz, siz de gidin savaşın demiyoruz, çünkü buna çok engelleriniz(!) var! En azından halkın acılarını dindirin istiyoruz. Ama bunun için bile kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. Hatta düşmana daha çok yarıyorsunuz!

Bu ayet, bize harekete geçmeyenlerin sadece tembellikten ve korkaklıktan değil, ilahi bir takdirle alıkonulduğunu gösteriyor. Mesele onların istememesi değil, mesele Allah’ın onları durdurmasıymış. Bu daha da acı ve düşündürücüdür. Bunlar Allah’a karşı ne suçlar işliyorlar ki Allah onlara bu cezayı veriyor!

“Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur.” (Hud, 11/113)

Bu ayet zulme karşı en ufak bir taviz bile büyük bir tehlikedir. Bugün Gazze'ye olan suskunluk ve siyonizme olan ticari, askeri ve kültürel meyil bu ateşi bize taraf çevirmiyor mu? Allah’ın tehdidi bizi korkutmuyor mu?

Gazzelilerin Allah’a olan bağlılıkları ile bu imtihanı zaten kazandılar. “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis, onlar diridirler. Ancak siz bunu anlayamazsınız.” (Bakara, 2/154)

Şehitler, Allah’ın huzurunda en yüce makamdadır. Gazze'de can verenler bu yüce makama erişen bahtiyar kişilerdir. Resulullah (s.a.v) şöyle buyurur:

“Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile, dünyaya geri dönmek istemez. Ancak şehit, şehitlikteki üstünlük sebebiyle tekrar dönüp on kere şehit olmayı ister.” (Buhari, Cihad 21; Müslim, İmare 107)

Bu hadis, Gazze’deki şehitlerin yüceliğini anlamamıza yardımcı olur. Belki de bugün en büyük onur, onların nasibi olmuştur.

“Kim gazâ etmeden ve gönlünde gazâ etme arzusu taşımadan vefat ederse, bir tür nifak üzere ölür.” (Müslim, İmâre 158)

Bu hadis Müslümanların gönlünde en azından zulme karşı bir direniş duygusu olması gerektiğini ifade ediyor. Yoksa bu suskunluk imanla değil, zaafla açıklanır.

Burada dualarda beklenen olmak gibi bir yücelik var iken beddualara uğramak akıl kârı mı?

“Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumdan bize kurtuluş yolu hazırla.”

Bugün Gazze halkı da bu duanın ruhuyla direniyor. Gazze bir imtihandır, zulme uğrayanlar için sabrın, sessiz kalanlar için hesabın adı. Allah dilediğini yüceltir, dilediğini alıkoyar. Bugün en büyük kayıp, şehit olanlar değil; zulme karşı kıpırdamayan ümmetin geri kalanlarıdır. Yani bizleriz.

Allah’ın vaadi vardır ve bir daha gerçekleşecektir. Bunda şüphe yok.

“Allah, içinizden iman edenleri ve salih amel işleyenleri yeryüzünde halifeler kılacağını vadetmiştir.” (Nur, 24/55)

İlahi yardım hareketle gelir. Sessizlikle değil. İzzet ve şeref cihat ile gelir. Kardeşlerini siyonizmin kuyusunda terk edenleri ne tarih, ne Gazzeliler, ne de Allah affeder!