Batı’nın “Ortadoğu” diye tabir ettikleri coğrafya tevhid mücadelesinin merkezi ve medeniyetlerin beşiğidir.

Bu kadim coğrafya binlerce Peygamber’e (Aleyhümüsselam) ev sahipliği yapmış, mücadele mekânı olmuş ve nice toplulukların aziz ya da zelil olmasına şahit olmuştur.

Yine bu coğrafyada birçok medeniyetler gelmiş geçmiş, birçok devlet ve imparatorluklar inşa edilmiş ve yıkılmıştır.

İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’den (a.s) hâtemü’n-nebiyyîn olan efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v) ve günümüze kadar bu coğrafyada hak-batıl savaşı hiç durmamıştır.

Aydınlığın askerleri olan tevhid ehli ile karanlığın askerleri olan şirk ehlinin mücadelesi aralıksız olarak devam ederek günümüze kadar süregelmiş ve kıyamete kadar da devam edecektir.

Bu mücadele tarihi boyunca bazen Müslümanlar bazen de küfür ehli veya zalim yöneticiler galip gelmişlerdir.

Müslümanların galip geldikleri dönemlerde saadet, huzur, barış, ilim, irfan ve medeniyet toplumlar arasında yayılmış. Dolayısıyla dünya Milletleri bu coğrafyadan feyiz almış ve ilim başta olmak üzere birçok konuda etkilenmiş ve istifade etmişlerdir.

Küfür ehli ya da zalim yöneticilerin hâkim oldukları dönemlerde ise; huzursuzluk, kargaşa, savaş, zulüm ve ihanet kol gezmiş ve tam bir güvensizlik ortamı hâkim oluşmuştur. Bununla beraber Müslümanların miras bıraktıkları tarih ve sanat eserleri yok edilmiş, ilim ve irfan mekânları talan edilmişlerdir. Dolayısıyla toplumda tam bir korku ve güvensizlik ortamı oluşmuştur.

Evet, tarih boyunca Müslümanlar vahdet ve dayanışma içinde oldukları dönemlerde hep hâkim olmuşlar ve Ortadoğu coğrafyası da halklar için huzur ve saadet yeri olmuştur. Ancak Müslümanlar küfür ehlinin fitnelerine alet olup ihtilafa düştükleri dönemlerde ise hep zillet içinde yaşamış ve bu coğrafyada kan ve gözyaşı hiç dinmemiştir.

Bu durumu iyi bilen küfür ehli, bu topraklara hâkim olmak için en büyük yatırımını Müslümanlar arasındaki ihtilafları körüklemeye ayırmıştır. İyi biliyorlar ki, Müslümanlar vahdet içinde olurlarsa ne tehditlerle ne öldürmekle ne de başka bir yol ile onlara galip gelemezler.

Bundan dolayı büyük şeytan ABD ve diğer emperyalist ülkeler Müslümanlar arasında sürekli kavmiyetçilik ve mezhepçilik fitnesini ısıtıp ısıtıp sunmuşlar. Uzun yıllardır emperyalistlerin bu fitnesine alet olan Müslümanlar ümmetin zayıflamasına ve nihayetinde zillet içine girmesine sebep olmuşlardır.

Büyük şeytan ABD ve emperyalist ülkelerin ileri karakolu olan siyonist işgal rejiminin Gazze’ye, Lübnan’a, Suriye’ye ve İran’a saldırması bu pencereden okunmalıdır.

Bütün bu hakikatler ortada iken, hala ümmetin ihtilafi meselelerini körükleyen zavallı Müslümanlara hem acıyor hem de ümmete verdikleri zarardan dolayı üzülüyoruz.

Bugün küfür cephesi bir olmuş Kürt, Türk, Arap, Fars… demeden ya da Şii, Sünni ayrımı yapmadan sırf MÜSLÜMAN oldukları için ümmeti soykırıma tabi tuttukları, namuslarına el uzattıkları ve talan ettikleri bir dönemde dahi kendi ırkını ya da mezhebini ön plana çıkaran ya da başka ırkları ve mezhepleri eleştirenler ya echel-i cüheladır ya yaladığı mürekkep onu zehirlediği için basiretsiz zavallılardır ya da ihanet içindedirler.

İster bilerek ister bilmeyerek olsun her üç durumda da küfür cephesinin değirmenine su taşıyor ve onlara hamallık ediyordur.

Rabbim tüm Müslümanları bu fitneden uzaklaştırsın, vasat yolu üzerinde istikametimizi muhafaza etsin ve siyonist işgalciler ile müttefiklerine büyük bir mağlubiyet yaşatsın inşallah.