• DOLAR 34.443
  • EURO 36.402
  • ALTIN 2838.16
  • ...

Geçen hafta Irak’ın Kerkük Valiliği Türkçeyi ikinci resmi dil olarak kabul etti. Bu karar üzerine ne şehir karıştı ne kaos çıktı ne de çoğunluk olan Kürtler, ‘Kürtçeden başka bir dil istemiyoruz, ne mutlu Kürdüm!’ diye de sokaklara dökülmediler.

Irak yönetimini bu karardan dolayı tebrik etmek gerekir.

Irak’ta yaşayan Türkmenler adına alınan Türkçe ile ilgili bu kararı ‘diller, inançlar ve medeniyetler mozayiği’ dediğimiz coğrafyamız için almak niçin zor veya zorlaştırılıyor?

Bu ülkede bir Kürt, bir Zaza, bir Çerkez, bir Laz veya başka bir dil ve aidiyet niçin ve ne niyetle dilini konuşamıyor, diliyle ilgili eğitim alma hakkı ona çok görülüyor?

Bir asrı aşkın yaşanan acılara, inkârlara ve asimilasyonlara rağmen gelinen noktada ülkemizde çok dillilik, farklı kimlikler gibi bazı haklar niçin hala çok görülür?

‘Kardeşlik’ söylemiyle yumuşatılan ve sonrasında ‘ama’yla başlayan cümlelerle başka bir bahara niçin bırakılır hala anlamış değilim.

Anlayan varsa beri gelsin.

Bahçedeki türlü türlü meyve ağaçlarını bir zenginlik, seyirlik ve tat çeşnisi görenler; ‘zevkler ve renklerdeki farklı tercihleri’ tartışmaya dahi açmayanlar insanların ‘tanınma ve kaynaşma’ sebebi ve vesilesi olan renk, dil, ırk ve kimlik farklılığını niçin ‘tek’ söylemi içinde aynılaştırmaya çalışırlar?

Alın size ‘anlaşılması ve anlatılması zor ve tehlikeli(!) bir soru daha.

Bugün Çin, Rusya, İran ve İsveç olmak üzere birçok ülkede birden fazla resmi dil ve eğitim dili var. Böyle olduğu için bu ülkeler bölünmüyor veya ülkenin çoğunluğunu oluşturan merkez dil de herhangi bir zarar görmüyor veya unutulmuyor. Allah’ın insana bir hak, tanınma ve tanımlama olarak verdiği ‘dil, kimlik, cinsiyet’ gibi ayırtları bir güç, otorite veya devletin tekeline alması doğru değildir.

Irak’ın Kerkük şehrinde alınan bu kararın coğrafyamız adına da kapılar aralaması ‘kardeşlik’ adına mühim, lazım, elzem ve gereklidir. Evet, inkarcı ve Kemalist sistem yıllarca hepimize ‘dört tarafımız düşman, üç tarafımız deniz; sonra yıkılırız, bölünürüz.’ gibi yersiz korkular ve korkutmalar aşıladı.

Bugün gelinen noktada bu yersiz korkuları aşıp dil, kimlik, inanç ve kültürel farklılıkların önündeki tüm siyasi ve yasal engelleri kaldırmak lazım değil mi?

Eğer, ortamın olumlu seyreden havasını hep önümüze bir done olarak koyup ‘daha istiyorsunuz?’ deyip siyasi ve yasal engeller kaldırılmazsa dil, kimlik ve inanç ayırdı daha çok can yakmaya ve gönül incitmeye devam edecek.

Dil, kimlik ve inanç meselesini bir ‘güvenlik, ekonomik geri kalmışlık, eğitimsizlik, bölücülük veya dış mihraklar’ kılıfına bürüyüp minareyi çalmaya devam etmek doğru değildir.

İnsanların, birbirleriyle ya inanç ya da yaratılış yönüyle kardeş oldukları hepimizin malumu. “Kendi nefsin için istediğini kardeşin için de istemeyi hakiki iman elde etmeye!” bağlayan aziz dinimiz sorunları çözmeyecek de sizin her kavramı ve cümlesiyle ayrıştırmaya ve küçümsemeye götüren faraziyeleriniz mi çözecek!

Sahipsiz insanlık, mazlum ümmet, mustazaf halklar ve ötekileştirilen tüm diğerlerin sorunları ‘eşitlik, özgürlük ve demokrasi’ gibi süslenmiş sloganlarla çözülemez. Bütün problemlerin tek çözümü vardır:

Kur’an’ın söylemi ve Resulullah’ın pratikleridir.