İsrâ (Gece Yürüyüşü), Susa ve İkiz Zihniyetler
Hac farizalarını yerine getiren hacıların kutsal topraklardan dönüşleri başladı. Yurt içinde aynı uçakta seyahat ettiğimiz hacıların tatlı telaşları ile birlikte, onları havaalanında bekleyen yakınlarındaki sevinç hali güzel sahneler oluşturuyordu. Bir yanda dini vecibelerini tamamlamış olmanın verdiği huzur, öte yanda onları dört gözle bekleyen yakınlarının mutluluğu… Rabbim kabul eylesin ve gidemeyenlere de nasib etsin inşallah…
Gece yürüyüşü anlamındaki İsrâ olayı, işte hacılarımızın dönüş yaptığı o kutsal topraklardan, Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya Hz. Peygamberin (s.a.v.) yaptığı ziyareti ifade ediyor. Yüce Allah’ın (c.c.) bazı ayetlerini ve hakikatleri göstermek üzere Resul’üne yaşattığı bu mucize ile ümmete de mesaj verdiği bir gerçektir.
Kutlu Nebi ile Mekke’de başlayan Hakk mücadelesi, Kudüs’ü de hedef gösteriyor ve ümmetin Mescid-i Haram’la Mescid-i Nebevi’nin yanında, Mescid-i Aksa’yı da göz ardı etmemesi gerektiğini hatırlatıyor. Tüm hacıların bu bilinç ve şuura da sahip olması büyük önem arz etmektedir. Zira işgal altındaki Kudüs, ancak bu şuur ile bir gün özgürlüğüne kavuşacaktır.
Bundan 13 yıl önce, İsrâ ve Miraç olayının yaşandığı Recep ayının 27. gecesi, tam da Susa direnişinin günlerine denk gelmiş ve bu direnişi anlatan bir tiyatro sahnelenerek adına “Meşa Şevê” yani “Gece Yürüyüşü” denmişti. Hakikaten de çok güzel bir tevafuk olmuştu. Susa cami yarenlerinin şehadetlerinin üzerinden 32 yıl geçti, yine bir 26 Haziran’da hepsini rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Olayın üzerinden on yıllar geçse de, iman ve samimiyetleri hâlâ taptaze, direniş ve duruşları dipdiri bir halde bizlere ders vermeye devam ediyor.
Büyük mücadeleler ve hüzün dolu olaylardan sonra Rabbinin lütfuna mazhar olan Hz. Peygamber (s.a.v), bir gece yürüyüşü ile Mekke’den Kudüs’e ve oradan da göğe yükselerek teselli bulmuş ve büyük hakikatlere şahitlik etmişti.
Susa cami yarenleri de İslami bir hayatı yaşama ve yaşatma ideali ile camiyi mesken edinmiş, Kur’an ve Peygamber’in hakkıyla anlaşılması için gayret sarf etmişlerdi. Ancak küfrün temsilciliğini yapan PKK zihniyeti, aynen müşriklerin ashaba yaptığı eziyetler gibi çağın iman erlerine zulüm ve baskıyı artırmışlardı. Ve ashab gibi direnen bu yiğitler, bir yatsı vakti korkakça katledilmiş ve bir gece yürüyüşü ile camiden Rablerinin huzuruna yürümüşlerdi.
PKK militanlarının asker elbiseleri giymek suretiyle yaptığı katliam, işgalci askerlerin Gazze’de hastaneye sivil bir şekilde girmek suretiyle yaptıkları katliamla benzeşiyor. Batıl zihniyetler ve korkakça saldırılar birebir aynı. Bir tarafta ibadet mekânı, diğer tarafta yaralı masumların tedavi edildikleri bir hastane…
İki zihniyet de sadece kendilerine hayat hakkı tanıyor, ancak onların ideolojisini benimsemeyen ve itaat etmeyen hiç kimseye hayat hakkı tanımıyor. İkisi de daima yok etmeye ve öldürmeye odaklı, ama ikisi de karşılık görünce vaveyla koparıyor. İkisi de ezildiklerini ve zulme uğradıklarını söylüyor ama ikisi de güç elde edince mazlum ve masumlara daha beterini uyguluyor. İkisi de ancak savunmasız ve masumlara karşı aslan kesiliyor, iman ehli yiğitler karşısında ise zelil oluyor. Ve bugün, ikisi de Hakka karşı batı(l)dan ve emperyalistlerden en büyük desteği alırken, birbirlerine de en büyük desteği veriyor. Ama en acı olanı, Müslüman bir halkın bu gerçeği hâlâ kavrayamaması, gaflet ve belki ihanet içinde olmasıdır.
Ne mutlu Aksa’nın erleri ve Susa’nın yarenleri gibi Hakk’ın safında yer alanlara…
Ne mutlu sonu şehadetle taçlanan hayatlara…