Siyonist vahşet tüm acımasızlığı ile devam ediyor. İnsan suretindeki vahşi yaratıkların çocuk, kadın, sağlıkçı veya gazeteci ayırt etmeksizin yaşattıkları katliamlar, artık arşı titretecek bir hale geldi ama İslam ülkelerinin lider ve yöneticilerinin yüreklerini titretmeye yetmiyor maalesef. Topyekûn yok edilmeye çalışılan bir halk, tüm azizliği ve izzetiyle ümmetin adına mücadelesini sürdürmekte, ama adına direndiği ümmetin acizliği sebebiyle birer birer katledilmektedir.

Doksanlı yıllarda HAMAS’ın sözcüsü olan İbrahim GÛŞE, hatıralarını yazdığı ‘Kırmızı Minare’ adlı kitabında, işgalcilerin gerçekleştirdikleri bir sempozyumda 2 temel konuyu masaya yatırdıklarını anlatmaktadır: Bu iki temel hedeflerinden biri, ümmetin içerisinden yeni bir Selahaddin’in çıkmaması için neler yapılabilir, diğeri ise İslam ümmetine yeniden bir Endülüs mağlubiyeti nasıl yaşatılabilir. İşte, stratejilerini bu hedeflere göre belirleyen işgalciler, bunun için her türlü oyun, hile, tuzak ve entrika ile Arz-ı Mev’ud hayallerini gerçekleştirmenin peşindedir.

Filistinli çocukları acımasızca katlederken, içinden bir Selahaddin’in çıkması muhtemel olan ve Kudüs bilinci ile yetişen bir nesli engelleme hedefindedirler. Dün bu stratejiyi uygulayan ve İsrail oğullarını katleden Firavun, Musa’yı kendi sarayında büyüttü. Ve Allah (c.c.) Hz. Musa ile birlikte İsrail oğullarını Firavun’un zulmünden kurtardı. Ama onlar, hain ve nankör olduklarından dolayı bu şerefi kaybettiler. Bugün de aynı acımasızlığı işgalci Yahudiler Müslümanlara yapmakta ama Allah (c.c.) yine bir Musa, bir Selahaddin çıkarmaya Kadir’dir ve elbette bir gün çıkaracaktır. Mühim olan dün peygamberlerini yalnız bırakıp bu izzetten nasiplenemeyen israiloğulları gibi olmamak ve Filistin direnişini yalnız bırakarak bu şereften mahrum kalmamaktır.

Öte yandan siyonistler, kendi ürünleri olan siyasi ideolojilerle ahlaksızlığı yaygınlaştırmak suretiyle ümmetin direncini yok etmeyi planlamakta ve bunun için bugün lgbt ve onları destekleyenler başta olmak üzere çok kullanışlı taşeronları kullanmaktadır. Ahlaktan yoksun bir ümmetin içinden bir Selahaddin’in çıkması elbette ki mümkün olmayacaktır. Nitekim Ziya Paşa’nın büyük bir İslam medeniyetine sahip olan Endülüs tarihinde ifade ettiği gibi, bu medeniyetin çöküş yaşamasının en önemli sebebi, İslam ahlakının bozulmasıdır.

Elbette ki Endülüs’te yaşanan bu bozulma ile beraber iç çekişmeler, tefrika, dünya sevgisi, makam ve mevki, tarafgirlik, menfaat ve çıkar gibi fitne unsurları da neşet etmiştir. Tarihi anlatımlara göre bu olumsuz koşulların yaşandığı süreçte bile Endülüs'te ilmi anlamda ilerlemeler ve medeniyet alanında gelişmeler devam etmiştir. Ama bu durum yıkılışı önleyememiştir. Demek ki ahlaken çöküşün olduğu koşullarda sadece ilmi ve teknolojik gelişme, direnebilmek için yeterli değildir. İşte bunu iyi bilen işgalciler, Müslüman genç neslin ifsadı için planlarını uygularken, maalesef yine içerden kimi hain ve gafilleri kullanmaktadır.

Evet, işgalciler ümmetin içinde bulunduğu zafiyetten de istifade ederek ümmete yeni bir Endülüs acısı yaşatmak istiyor. Direnişin ve cihad ruhunun bittiği, zalimlerin söz ve vaatlerine inanma zafiyetinin başladığı ve iradenin kırıldığı noktada Endülüs’ün çöküşü başladı. İşte yine bunu yaşatmaya çalışıyorlar. Ama Gazze ne cihad ruhunu kaybetmiş ne de iradesini teslim etmiştir. Biliyorlar ki irade biterse direniş de son bulur. Hiçbir vaat ve tehdide kulak asmaksızın direnmeye devam ediyorlar. O nedenle işgalciler nihai başarıya ulaşamadıkça vahşileşmekte ve kahraman Gazze’nin iradesini bitirmeye çalışmaktadırlar.

İnşallah tüm vahşet ve acılara rağmen Gazze’nin iradesini kıramayacaklar.

Ne mutlu bu direnişin aziz yiğitlerine.

Veyl olsun dünyevi beklentilerle Kudüs'e yüz çevirene ve destek olmayana...