• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Müslümanların inancı zayıflayınca emperyalist güçler onlara musallat oldular. Bu inanç zaafından faydalanarak onları karamsarlığa düşürdüler, ümitsizlik aşıladılar. Ümitsizliğe düşen Müslümanlar korkuya kapıldı, direnmeyi bıraktı, emperyalistlere boyun eğdi. Böylece hem izzetlerini hem de özgürlüklerini kaybettiler.

Halbuki Allah’a inanan, güvenen, ahiret bilincine sahip, gayb alemiyle irtibatlı bir millet asla korkuya kapılmaz! Allah’a dayanır, O’na güvenir, O yüce yaratıcının kalplerine bahşettiği ümitle geleceğe umutla bakar, karamsarlık nedir bilmez, korku nedir bilmez. Geleceğe ümitle bakan bir milleti ise hiçbir güç yenemez, ona boyun eğdirip teslim alamaz.

İmam Humeyni, “Ne sayınızın az olmasından korkun ne de yenilmekten! Eğer yapılan iş Allah için olursa, yenilmek diye bir şey yoktur." Diyor. Evet, Allah için mücadele eden bir topluluk, bir millet, bir hareket için yenilgi nasıl söz konusu olabilir? Ebedi bir hayata, sonsuz bir cennet hayatına iman eden bir insan hiç ölümden, yenilgiden korkar mı? Ümitsizliğe düşer mi?

Emperyalist güçler bunu bildikleri için ilk önce İslam kültürüne, İslami yaşam tarzına savaş açmışlar, İslam ümmetini İslam’dan koparmaya çalışmışlardır. Bunu başardıkları yerlerde halkları, hükümetleri çok çabuk bir şekilde ümitsizliğe düşürmüşler, onları kolaylıkla teslim almışlar, bağımsızlık ve özgürlüklerini yok edip her türlü zenginliklerini talan etmişlerdir.

İslam’dan uzaklaşan, İslam ile arasına mesafe koyan İslam ülkelerinin lider kadroları emperyalist güçler karşısında zayıflık duygusuna kapılmışlar, direnmeyi bırakmışlar, çareyi cellatlarına teslim olmakta bulmuşlardır. Bugün İslam ülkelerinin başındaki yönetimlerin çoğunun Amerika, işgalci israil ve diğer Batılı devletlere boyun eğmelerinin nedeni budur. Bu ülke liderleri Amerika’nın, israil’in, Fransa ve İngiltere’nin ve diğerlerinin kendilerine düşman olduklarını, bağımsızlık ve özgürlüklerine göz diktiklerini, gelişip güçlenmelerini istemediklerini, ülkelerinin zenginliklerini talan niyetinde olduklarını bildikleri halde bu şeytani güçlerle her türlü ilişkiyi geliştiriyor, onlara bağlılıklarını ilan ediyor, onlara teslim olup bağımlı hale geliyorlar.

Yakın tarih, İslam’dan uzak oldukları zaman büyük bir ümitsizlik içinde düşmanlarına boyun eğen milletlerin İslam’a sarılıp Allah’a yöneldikten sonra büyük bir dönüşüm yaşadıklarına, özgüvenlerini kazanan, ümit dolu bir topluma dönüştüklerine ve hiçbir şeyden korkmadan düşmanlarıyla hesaplaşmaya başladıklarına şahittir.

Buna en güzel örneklerden biri Müslüman Filistin halkıdır. Osmanlının yıkılışından sonra Filistin topraklarını işgal eden İngiltere’nin yardımıyla bu mukaddes topraklarda Siyonist bir devlet kuruldu. Milliyetçi, sosyalist fikir akımlarının etkisi altında bulunan Filistin halkı kısa süreli bir direnişin ardından ümitsizliğe kapıldı. Filistin halkının liderliğini üstlenmiş FKÖ, El Fetih gibi sosyalist hareketler Siyonist rejimle yaşadıkları çatışma sonucunda çok çabuk yılgınlığa düştüler, Siyonist rejimle uzlaşma ve anlaşma yolunu seçtiler.

Ama İran’daki İslam Devrimi, Afgan Cihadı ve diğer bazı ülkelerdeki İslami uyanışın etkisiyle Filistin halkı İslam’a yönelip, İslami mücadeleyi başlatınca bu mazlum millet büyük bir özgüvene sahip oldu. Geleceğe ümitle bakar oldu. Ve azlığına, güçsüzlüğüne, imkanlarının yokluğuna bakmadan korkusuzca, kahramanca, dünyanın tüm şer güçlerinin desteğindeki Siyonist çeteyle savaşa başladılar. Gelinen noktayı hepimiz görüyoruz. Önce Gazze’yi özgürleştirdiler. Şimdi ise Batı Yaka özgürlüğün şafağına doğru adım adım ilerliyor. Büyük Yahudi Devleti hayaliyle yatıp kalkan Siyonist çete kahraman Filistin halkının füzelerinden kendi sözde başkentini bile korumaktan aciz duruma geldi. Direniş bütün bir Filistin’i, işgal altındaki bütün toprakları özgürlüğüne kavuşturmak ve işgalci çeteyi yok etmek için büyük bir güven ve cesaretle mücadele ediyor, her gün yeni bir zafere imza atıp düşmanı zelil bir şekilde geriletiyor.