Kale-i Cengi ve Deşt-i Leyli Katliamı…
20 yıl önce ABD, Afganistan’ı özgürleştirme söylemiyle Afganistan’a büyük bir savaş başlattı.
ABD Başkanı oğul W. George Bush, ‘Bu bir Haçlı savaşıdır…’ diyerek esas amacını ağzından kaçırmış ya da bilinçli olarak söylemişti.
Ülkenin hâkimiyetini elinde tutan Taliban, güç dengesizliği ve o şartlarda savaşılamayacağına karar vererek dağlara çekildi. Ne de olsa Afganistan’ın sarp dağları İngilizlere ve Ruslara karşı onları korumuş, işgalcilere mezar olmuştu.
Afganistan’da Raşit Dostum dâhil yerel güçler ‘Kuzey İttifakı’ adıyla ABD ile birlikte Taliban’a karşı savaştılar. ABD’nin çok şiddetli hava bombardımanı ve her türlü istihbarat ve silah desteğiyle Kuzey İttifakı birçok yerde ilerleme sağladı.
Afganistan’ın kuzeyinde saldırılara hazırlıksız yakalanan ve çoğunluğu Afganistan’ın dışından cihad için oraya gelen yaklaşık 8 bin Taliban savaşçısı canlarının güvenceye alınması karşılığında teslim olmayı kabul ettiler.
Anlaşmanın karşı tarafında Özbek asıllı sicili kirli olan Abdurreşid Dostum vardı. Dostum, bu durumu kansız ve çatışmasız bir şekilde bölgeleri ele geçirmeyi büyük bir zafer olarak nitelemiş, basın da bunu günlerce işlemişti.
Ama sonuç tam bir felaket oldu. Afganistan tarihinin en vahşi katliamı gerçekleşti.
Afganistan dışından gelen savaşçılar Belh ilindeki Kale-i Ceng isimli, eski bir kaleden bozma hapishaneye nakledildi.
Kunduz’da teslim alınan 7 bini aşkın Taliban mensubu esir ise Şibirgan hapishanesine nakledilecekleri söylenerek konteynerlere dolduruldu. Konteynerlere doldurulan hiç kimse Şibirgan’a ulaşamadı.
Deşt-i Leyli çölünde konteynerlere tıka basa doldurulan esirler, çölün ortasında tutuldukları kapalı konteynerlerde ölüme terk edildi.
Görgü tanıklarının ifadeleri ve cesetler üzerinde yapılan incelemelerde konteynerlere sıkıştırılan Taliban üyelerinin, susuzluktan ölmemek için birbirlerinin terlerini ve kanlarını emdiği, havasızlık ve susuzluktan dolayı vefat ettiğiydi. Geriye kalanlar da Dostum güçlerince toplu halde kurşuna dizildi.
7 bini aşkın savaş esiri, Deşt-i Leyli'de toplu mezarlara gömüldü. Kimisinin diri diri gömüldüğü savaş esirlerinin hiçbirinin kimliği açıklanmadı.
Kale-i Cengi'deki esirlerin akıbeti de çok farklı olmadı. ABD'lilerin bizzat sorgulamalara başlamasıyla Dostum’un verdiği can güvenliği sözünü tutmayacağı anlaşıldı.
25 Kasım 2001 tarihinde ‘isyan’ bahane edilerek 6 gün boyunca esirlerin kıyımı gerçekleşti. Yerel güçler kaleden çekildi. Kale, ABD savaş uçakları tarafından bombalandı. Tanklar ve zırhlı birlikler hapishaneye girdi. Katliamdan sadece 86 kişi sağ kurtuldu. Bunlar da ABD tarafından Guantanamo’ya nakledildi.
Yıllar sonra bu katliamlar basında çıkmaya ve tanıklar konuşmaya başladı. İnsan hakları kuruluşlarının soruşturma çağrıları, ABD ve Kuzey İttifakı’nın savaş suçu işlediği söylense de katliamın üzeri örtüldü. ABD ve Dostum yargılanmadı. ABD, kendisini mi yargılayacaktı.
Katliamın üzerinden 20 yıl geçse de katliam unutulmadı, acıları halen tazeliğini koruyor. ABD ve yerli işbirlikçilerden hesap sorulamamış olması, bunun yanında Taliban’ın kan dökülmeden şehirleri teslim almaya çalışması, verdiği sözlere şu ana kadar sadık kaldığı halde suçlanması, Dostum gibi bir caniye değer ve kıymet atfedilerek medet umulması ise bu acıyı artırmaktadır.
Şaibeli isim: Raşid Dostum
Mezar-ı Şerif katliamı
O dönemde katliamlar ve yağmalamalar günlerce sürdü. Dostum’un bir diğer katliamı ise stratejik önemdeki Mezar-ı Şerif şehrinde gerçekleşti. Şehre giren Kuzey İttifakı birlikleri, teslim olmayan ve direnen 520 mücahidi infaz ettiler. Daha vahimi ise bir okulda gerçekleşen katliamdı. 700 Taliban askeri bir okulda kıstırıldı. Tanklar harekete geçti, okula girdi ve Taliban üyelerini paletleri altında parçaladı.
Mezar-ı Şerif'teki görgü tanıkları ve gazeteciler, katliamın ardından günler geçmesine rağmen, okulun yıkıntıları altından hâlâ ceset çıkarıldığını doğruladılar.
Türkiye’nin bu pislikle ne işi var?
2001 yılında ABD güçleri ve Raşid Dostum birlikleri tarafından büyük bir savaş suçları işlendi fakat bu katliamların müsebbipleri hiçbir zaman sorumlu tutulmadı ve yargılanmadı. Üstelik Müslümanların ümidi olan Anadolu’da devlet eliyle muhafaza ediliyorlar. Viskiyi yasakladığı için Taliban’dan nefret ettiğini beyan eden Dostum’la Müslüman olduğunu söyleyen idarecilerimizin ne işi var!?
Kansız biçimde bölgeleri ele geçirmelerini "büyük bir zafer" olarak niteleyen Dostum, daha sonra ABD ile birlikte bölgede senelerce unutulmayacak katliamlara imza atacaktı.
Teslim olan cihat yanlılarının büyük kısmı Cevzcan ilindeki Şibirgan hapishanesine nakledildi.
Bunların içlerinden yabancı olanlar, Belh ilindeki Kale-i Cengi isimli, eski bir kaleden bozma hapishaneye aktarıldı.
Şibirgan'da kalan yerli Taliban mensuplarının binlercesi, kısa bir süre sonra başka hapishanelere nakledilme bahanesiyle çöllerde konteynerlere doldurulacak, bu konteynerlerde kurşuna dizilerek öldürülecek, bu katliam da Deşt-i Leyli katliamı olarak anılacaktı.