Dışardan Fonlanan Sadece Basın ve Medya Kurumları mıdır?
Yıllar önce görüştüğümüz bir sendikacı bana şu ilginç olayı anlatmıştı.
Nijerya’dan bir grup sendikacı bizi ziyarete geldi. Orada sendikacılık henüz yeni yeni oluşmaya başlıyor. Para ve bütçeleri, bilgi ve tecrübeleri yok. BM bünyesinde, ILO-Uluslararası Çalışma Örgütü’nden yarım istiyorlar.
ILO, maddi istek taleplerine olumlu cevap veriyor, yalnız bir şartları vardır. Verdikleri paranın yarısını LGBT derneklerine hibe edecekler…
Son günlerde Türkiye gündemine dışardan fonlanan bazı basın-medya ve STK’ların haberlerini görünce bu olay aklıma geldi.
Bu durum, kimsenin bilmediği, sır ve gizli olan bir durum değil. Herkesin bildiği ama dile getirmediği, ya da zaman zaman birbirlerine karşı kullandıkları bir kozdur. Bu ilk değil son da olmayacak. Bu fonlama sadece basın ve medya ile sınırlı değil. Siyasette, sendika ve örgütlenmede, sanayi ve teknolojide, eğitim ve akademik çalışmalarda, basın-medya ve film sektöründe, STK ve cemaat çalışmaları…. Her alan ve her kademede dışardan bu fonlama çalışmaları mevcuttur. Fonlayanların, bunu babalarının hayrına yapacaklar halleri yok elbette. Parayı veren emir de verir. Ya da parayı alan emir de alır.
Yıllar önce katıldığım bir seminerdeki konuşmacı Hollywood film çarkının nasıl döndüğünü şöyle açıklıyordu:
‘Ortaya bir senaryo konur ve bu senaryo açık artırmaya sunulur. Herkes para karşılığında bu senaryoya müdahale eder. Biri der ki bu olayda film kahramanının kullandığı araba şu marka olsun. Bu filmde kötü, terörist bir Müslüman figürü olsun. Bu film sahnesinde evin kızı, geç saatlerde eve gelsin. Evin düzeni şöyle olsun. Sık sık içki içme sahnesi ve cinsel içerikli sahneler olsun. Evin erkeği ya da kadını evli olduğu halde gayri meşru bir ilişkisi olsun ve bu da masumane gösterilsin… gibi çok farklı istekler para karşılığında kabul ettirilir. Böylece ortaya devasa bir bütçe çıkar, bu bütçeyle filmler çevrilir ve dünyaya pazarlanır. Tabi bunları finanse edenlerin ekseriyeti dünyaya, özellikle İslam coğrafyasına dizayn vermeye çalışan karanlık mahfillerdir.
Ülkemizde çevrilen sözde ‘yerli film ve diziler’in bizim inanç ve değerlerimizle tamamen zıt olması ne ile açıklanabilir? Eve ayakkabı ile girme, ailece oturup içki içip alem yapma, evin kızının geç saatlerde eve gelmesi, evli olmadığı halde yabancı bir erkekle oturup kalkması, evli-bekar farkı olmadan herkesin gayri meşru ilişkilerinin olması, iman, İslam adına hiçbir değerin olmaması, fitneci ve hilebazların hep köy imamı ya da şeyhinin olması nasıl açıklanacak?
Kürt halkının hakkını savunduğunu iddia eden bir parti ve arka bahçesi olan dernekler, Kürt halkının inanç ve değerlerine neden düşmanlık yapar? Kürt halkı arasında çok kötü isim ve lakaplarla anılan, mensubu olduğu aile için yüzkarası olan hatta infaz edilen, LGBT gibi bir sapkınlığın normalleştirilmesi ve savunulması olacak iş midir?
Yüz yıllık devletin kendi markası olan bir araba üretememesi, hükümetin son dönemlerdeki onca destek ve himayesine rağmen hiçbir sanayicinin elini taşın altına koymaması, yerli silah teknolojisi alanındaki çalışmaların her dönemde engellenmesi, ASELSAN mühendislerine yönelik suikastlar, cumhuriyetin ilk dönemlerindeki Nuri Killigil örneği gibi mühendis ve işçilerin fabrikalarıyla birlikte havaya uçurulması bize çok şeyi ifade etmektedir.
Helalinden çalışan, bu halkın maddi ve manevi selameti için doğruları yazmaya devam eden, anti emperyalist ve anti siyonist duruşundan ödün vermeyen ve bu yolda bedel ödeyen basın ve medya meslektaşlarımı tenzih ederek, bir yazarın, bir gazetecinin astronomik maaşlarla çalışması, birdenbire lüks ve konforlu bir hayat sürmeleri nasıl açıklanabilir?
Hiçbir Firavun, Karun, Haman, ölmeye ve öldürmeye hazır askerler, sihirbazların, manipülatörlerin uyuttuğu bir halk olmadan tek başına sömürü ve zulüm düzenini devam ettiremez.
On binlerce kilometre öteden birileri bu topraklarda borusunu öttürüyor, sömürü düzenini devam ettiriyor, her alanda toplumu dizayn ediyor ise bu her alanda yerli işbirlikçilerinin olduğunu gösterir. Bu hainlerin varlığı ve bu çarkın devam etmesi bu ülke ve halk için büyük bir tehlike ve tehdittir. Gerçek manada özgür ve bağımsız bir ülke her alanda özgür ve bağımsız kurumlarla mümkündür. Bunun olması, başta hükümetin, halkın ve bütün kurumların görevidir.