İstanbul, Türkiye’nin en büyük şehri olmanın yanında basın, ekonomi, sanayi, eğitim, siyasetin de merkezidir.
İstanbul, madden ve manen kıymetli bir şehirdir. Dünyanın birkaç merkezi sayılırsa İstanbul içinde olur…
Her gelişme ve olay anında ülke ve dünya basınında yer alır.
İstanbul, Türkiye’nin özeti olmanın yanında son dönemlerde dünyanın özeti oldu, dersek yanlış söylememiş oluruz.
İstanbul’da hemen hemen herkesin ama uzaktan ama yakından bir akrabası vardır.
Siyasi partiler açısından da İstanbul çok önemlidir. Burada parlayan bir siyasetçi ve belediye başkanına çok farklı kapılar açılmaktadır. Burada halkın sevgi ve teveccühünü kazanan bir siyasetçi kendi partisinin doğal cumhurbaşkanı adayı olabilmektedir.
Bunun en somut örneği Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Türkiye çapında birinci parti olmak isteyen bir parti ve aday İstanbul’da güçlü olmak zorundadır. İstanbu’da barajı aşan bir parti Türkiye barajını da aşabilmektedir.
Gidişat ve seçim tahminleri İstanbul üzerinden değerlendirilmektedir.
Bütün bu gerekçelere binaen her parti İstanbul’da çalışmak ve güçlü olmak zorundadır.
Son bir haftadır Türkiye’nin bütün gündemi İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ve başkanıdır.
İstanbul’u kendisi için Cumhurbaşkanlığına giden yol olarak gören İBB Başkanı Ekrem de burada yıldızını parlatmak ve bu yolu hızlı bir şekilde kat ederek hedefine ulaşmaya çalıştı.
Parti içinde Bizans entrikalarını aratmayacak oyun ve hilelerle önünde olabilecek engelleri kaldırmaya başladı.
Seçime daha yaklaşık 3 yıl varken kendi adaylığı için parti içinde ön seçim kararı aldırttı. Farklı adaylar değil tek adayla gidildi.
İBB başkanlık koltuğuna oturduğu ilk andan itibaren İstanbul’a hizmet etmekten ziyade nasıl Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturabilirimin hesabını yaptı.
İstanbul Belediyesi, bütçesi, personel ve imkanlarıyla birçok devletten daha güçlü.. Her türlü hizmeti yapmaya müsaittir. İstanbul’a yapacağı hizmetlerle rüştünü ispatlamış ve cumhurbaşkanlığına gidecek yolu açmış olacaktı.
Halktan bu ülkeyi idare edebilecek, notu alacaktı. Ama bunu yapmadı.
Halka yapacağı hizmetlerden ziyade şaibeli üniversite diploması, fesat karıştırılmış ihale ve yolsuzluklarıyla, zor günlerde gittiği tatillerle gündeme geldi.
İhaleleri, sözde halk için açtığı lokantalar ve verdiği yardımlar, kongreleri, diplomaları... Her şeyleri şaibeli…
Seçim öncesi verdiği sözleri yerine getirmedi, sorulunca da ‘unuttum, hatırlamıyorum, engelleniyorum’ gibi kaçamak cevapların arkasına sığındı. Sorguda dahi aynı şeyleri tekrarlayarak kurtulacağını zannetti.
Hakkında yürütülen soruşturma ve dava dosyalarına karşın bunları çürütme, cevap verme yerine kendisine mağduriyet rolü çıkarmaya çalıştı ve önünün kesildiğinden feveran etti.
Diploma aldığı İstanbul Üniversitesi, diplomasının geçersiz olduğu kararını verdi. Bununla birlikte hakkında yürütülen yolsuzluk soruşturmasından gözaltına alınarak tutuklandı.
Bütün bu gelişmeler kendi şahsı ve partisi için önemli olaylardır.
Partisi ve kendisi bir özeleştiri yapma, var olan iddialara cevap verme yerine hükümete ve yargıya saldırdılar.
Genel Başkanı Özel, teşkilat ve üyelerini sokağa çağırdı. Hükümete, yargı ve emniyete aba altından sopa gösterdi. Saraçhane’de toplanan protestocular, polisi tahrik etmek için sözlü ve fiili hakaretlerde bulunup Şehzadebaşı Camii’ne her türlü iğrenç saldırıyı yaptılar. Niyetleri camiye giden mütedeyyin insanları kendilerine karşı bir fiili harekete zorlamak ve bunun üzerinden rant devşirmek.
Yaklaşık bir asra rağmen CHP’nin kodları değişmedi. Keşke değişseydi.
Halkla ve halkın değerleriyle barışsa, geçmişini muhasebe edebilseydi.
Kendisine biçilen ana muhalefet rolünü yerine getirip Hükümeti olumlu yöne kanalize edebilseydi.
Bu durum kendileri ve ülke için çok daha hayırlı olacaktı.
Maalesef bunlardan hiçbirini yapmadı, yapacak gibi de gözükmüyor…