İnsan, iki yönlüdür, iki kanatlıdır, iki dünyaya hitap eder.
Biri cisim, diğeri ruh..
Biri beden, diğeri kalp..
Biri maddi boyutu, diğeri manevi boyut…
Biri ilahi yön diğeri şeytani boyut.
Biri ‘Ehseni takvim’ diğeri ‘esfelessafilin’
İnsandaki bu iki boyut, sürekli bir mücadele halindedir. Biri fazla beslenir, ön plana çıkarsa diğer boyut zayıflar, yok olmaya doğru gider. İnsanda dengesizlik başlar..
En sağlıklısı ve olması gereken iki boyutun birbiriyle dengeli ve uyumlu olmasıdır.
İnsanın bedeni, cismani boyutu hapsedilebilr, bağlanabilir, zindana atılabilir, işkence ve sıkıntılara duçar olabilir. Bu durum elbette insana eza verir. Ama ruhun hapsedilmesi, zihin ve beynin işgal edilmesi çok daha kötü bir durumdur…
Ruhi boyutun eza görmesi, cismi boyutun eza görmesinden çok daha zordur.
Bedenlerin özgürlüğe kavuşması ruhun özgürlüğe kavuşmasından çok daha kolaydır. Bedenin hapsedilmesi hissedilir, farkına varılır ama ruhun hapsi kolay kolay fark edilmez.
Kişi duvarlar arasına sıkışıp kalabilir, elleri ayakları prangalara vurulabilir. Bu durumda dahi ruh özgür olabilr..
Özgür bir ruh için mekan olayı yoktur. Duvar ve dünyaları aşarak özgürlüğün tadını çıkarır.
Ruhları işgal edilen hapsedilenler, fiziki olarak gezer, dolaşır, dünyayı dolaşır, özgür olduğunu zanneder ama özgür değildir. Kişi özgür olduğunu zanneder ama öyle değildir.
Yıllarca tek kişilik hücrede hapsedilmiş bir mahpus, şu tespitleri yapmıştır.
‘Hapishane hücresine hapsedilmiş olmam, bana özgürlüğün sadece bedenin hareketi olmadığını, bunun yerine zihin ve kalpte sağlam bir inanç olduğunu öğretti. Bir insanın duvarlar arasında sıkışıp kalabileceğini, ancak düşüncelerinde özgür kalabileceğini gördüm…
Oysa korku veya teslimiyet zincirleriyle bağlıyken dünyanın başkentleri ve büyük şehirler arasında hareket edenleri gördüm…’
Günümüzün emperyalistleri de beden ve coğrafyaları işgal etmeden önce zihinleri işgal ediyor, ruhları hapsediyor. Bunu başardıktan sonra insanları cismen zindanlara atma ihtayacı hissetmiyor ve gerek de kalmıyor.
Buna en güzel örnek, Gazze’dir.
Gazze, yıllardır işgal ve muhasara altında olmasına rağmen ruhen ve zihnen özgürler. Yüksek güvenlikli duvarlar, tel örgüler beyinlerini hapsetmiyor. Fiziki olarak abluka altında olsalar da ruhen özgürler. Bu özgür ruh sayesinde siyonist işgal ve zulme karşı durabiliyor.
Ama diğer taraftan yaklaşık iki milyarlık İslam ümmeti ve insanlık, fiziki olarak dünyanın bütün noktalarını gezebilseler de ruhen özgür değiller.
Nereye giderse gitsinler zindanlarını beraberlerinde götürüyorlar.
Ramazan ayı, ruhların ve beyinlerin özgürleşmesi için ideal bir zaman ve atmosferdir.
Kur’an, açlık, tefekkür, ibadet, itikaf, zekat ve sadaka ile ruhlar bütün prangalardan kurtularak özgürleşmelidir.
Ruhlarımız özgürleştiğinde Gazze de Kudüs de ve bütün İslam coğrafyası da özgürlüğüne kavuşacaktır.