• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Onlar, bu süreçte gecesini gündüzüne katarak kardeşlerinin yardımına koştular. Zor zamanlarda fedakarlıkları taktire şayan idi. Onlar iyilik elçileri, bacı, kardeş, abi, abla, seyda, üstad...

Topyekûn seferber oldular.

Yaraları sarmak adına ilden ile, ilçeden ilçeye, köyden köye koştular. Aş oldular, yar oldular, can oldular, yoldaş ve kan oldular.

Merhem oldular yaralara.

Onlar bir kutup gibi insanları aydınlatmaya, insanlara dokunmaya muvaffak olmuşlardı.

Kimse olmasa da meydanlarda o kardeşlerimiz vardı.

Sevenleri kendilerine ‘İyilik Elçileri’ diyorlardı.

Onlar, menfaatsiz, hiç kimseden karşılık beklemeden enkazlara koştular.

Tüm zamanlarda olduğu gibi bu felakette de insanların dertlerine ortak oldular.

İyilik elçilerinin beyinlere yazılan fedakarlıkları umut oluyor, sabır ve metanet aşılayarak yol gösterici oluyordu.

İşte bu İslam düşmanlarını çileden çıkartıyor, onları kahrediyordu.

Bazı yarasa tipli yaratıklar bundan rahatsız olmaya başladı.

Kinlerini kusmaya başladılar.                                                                                      

Denilir ki bir iyilik elçisi günlerden bir gün öğrencileriyle bir yerden geçiyordu. 

Öğrenciler geçtikleri yolun kenarında kelb(Çete)yavrularının birbirleriyle oynaştıklarını ve birbirlerini severek eğlendiklerini görüp etkilendiler.

İnsanlar arasındaki kin, nefret ve düşmanlıkları hatırlamış olacaklar ki, derin bir iç çektiler.

Bilge insan ve doğruluk önderi olan imamlarına da durumlarını ihsas ettirmek için şöyle dediler:

“Ya İmam! Şu köpekleri(Çeteleri) görüyoruz da! Nasıl da birbirlerini severek ve kardeşçe oynaşıp, eğleniyorlar!

Keşke insanlar bunların bu sevgilerinden kendilerine ibret alıp, ders alabilselerdi!.. ”

İmam, öğrencilerinin söylediklerini dikkatlice dinledikten sonra ve oynaşan it yavrularını ibretle süzdükten sonra, öğrencilerine durumdan çıkarmaları gereken dersi hatırlatma ihtiyacı duydu.

Ve hem ‘Köpeklerin(çetelerin)adam olamayacaklarını

hem de ‘insanları  itleştiren’ olguyu açık ve net olarak bildiği için  şu şekilde bir söz etti:

“Siz onların arasına bir parça kemik artığı atın da görün

Görün nasıl itleşeceklerini!

Görün nasıl da salya akıtacaklar!