• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Ehliyet ve liyakatim, dünya görüşüm, hayata bakışım, insan merkezli anlayışım birilerini rahatsız ediyor galiba.

Rakamsal değerler üzerinden insanın değeri ölçülemez. Az veya çokluk değerin ölçüsü olamaz. Sayıca az olan bir topluluğu hafife almak değersiz gibi göstermek tükenmişlik halinden başka bir şey değildir. Aynı şekilde sayıca çokları hafife almak, kuru kalabalık demek de çaresizlik ifadesidir.

Seçimlere doğru yaklaştığımız şu günlerde bu yönde ifadeler ve söylemlerle siyaset yürütenlerin her biri ayrı bir renk, her biri ayrı telden çalıp saldırmakta.

Galiba biz bunları Sultan Mahmut’a havale edeceğiz.

Buyur hep beraber Sultan Mahmud’un huzurlarına çıkalım.

Biliyorsunuz ki Sultan Mahmut, Osmanlı sultanlarındandı. Pek çok veziri vardı.

Fakat O, vezirleri arasında Ayas’a daha çok değer veriyor, onu diğerlerinden her zaman ayrı tutuyordu.

Bu durum diğer vezirlerin zoruna ve de kıcıklarına gidiyordu.

Yüksek rütbeli diğer vezirler bu vesile ile Ayas’ı çok kıskanıyorlardı.

Olanlar hakkında ileri geri konuşuyorlardı.

Sultan Mahmut da olanların farkında idi.

Bir gün vezirlerinin, komutanlarının ve yüksek derecedeki bütün memurlarının katılacağı bir gezi düzenler.

Gezi sırasında yakınlarından geçmekte olan bir kervan görürler.

Sultan, kervan hakkında bilgi almak ister.

Önce vezirlerinden birini çağırır: 

“Git bak.  Bu kervan nereden geliyormuş?” der.

Vezir gider sorup öğrenir ve gelir: “Sultanım! Bu kervan Çin’den geliyormuş.” der.

Başka bir vezirini çağırır:

“Git bak. Bu kervan nereye gidiyormuş?” der.

O da gidip sorar ve gelir:

“Sultanım! Bu kervan Mısır’a gidiyormuş.” der.

Sonra bir başka yüksek rütbeli memurunu çağırır ve ona da:

“Git bak. Bu kervanın yükü nedir?“ der.

O da gidip bakıp gelir:

“Sultanım! Yükleri şu, şu ve şunlardır.“ der.

Sultan Mahmut, bunların cevaplarını Ayas’a duyurmadan ve Ayas’tan gizli tuttuğu halde en son olarak yanına değer verdiği, kendine izzet-u ikramda bulunduğu ve diğer aynı rütbede bulunanlara göre daha fazla maddi ve manevi menfaatler bahşettiği veziri Ayas’ı çağırır ve ona da:

“Git bak. O kervan nedir? Öğren gel” der.

Ayas gidip öğrenir ve gelir:

“Sultanım! O kervan, Çin’den gelip, Mısır’a gidecek bir kervandır. Yükleri de şu, şu ve de şunlardır.” der. Ve kervan hakkında sultanın aklına gelebilecek muhtemel şeyleri de öğrenip, sultana bildirir.

          Bunun üzerine Sultan Mahmut der ki:

          ‘Şimdi anladınız mı niçin Ayas’a daha çok değer verdiğimi?

Ayas’a değer vermemin sebebi, Onun engin kabiliyeti, verilen görevde gösterdiği ustalık ve beceridendir.

Sizden üçünüzün bana veremediği bilgiyi Ayas yalnız başına ve daha anlaşılır bir şekilde verdi.

Kervan hakkında aklıma gelebilecek bütün soruların cevaplarını öğrenip bana cevap getirdi. Hem verdiği cevaplardan dolayı da ben de rahatladım. Hem de konu hakkında da tam bilgilendim.

İşte bundan dolayıdır ki, ben Ayas’a farklı davranıyorum.

Çünkü, O hakkediyor.

Çünkü, O işinin ehli.

Çünkü, O işini biliyor…’

Sonra da Sultanın dikkatlerinden kaçamayan o yalaka ve dalkavuklar da sultanın kendilerini anlamaktan ve işlerini uydurup yürütmek yeteneğinden mahrum olduğunu:

 “Vermemiş Ma’bud, neylesin Mahmud” türü karalama kampanyalarına başvurmuşlardır.

Acaba işini ve görevini tam bilen Ayas, niçin çok daha kolay yol olan sultana yaranmak ve yalakalanmak yolunu becerememişti?

Ne?.. Yoksa kişisel beceri veya çap meselesi idi de Ayas, o çaptan mahrum muydu?

Çoğu zaman insanın aklına takılıyor böyle şeyler.

Hayır. Hayır Vallahi!

Başarı sadece sözlüklerde, çalışmak ve bilmekten önce gelir! 

Başka hiçbir yerde ve hiçbir zaman başarı, çalışmak ve bilmekten önce gelmez.

Önce çalışmak, ehliyet ve liyakati kuşanmak,

Sonra bilmek ve başarmak!

En sonda da halka, hakka ve insanlığa hizmet!

Haydi hayırlı işler!..