Ramazan ayına girer girmez Siyonist terör rejimi Gazze’ye yönelik tam abluka başlattı.

Yıkıma, soykırıma varan vahşete, yokluklara rağmen teslim olmayan şerefli halkın, mübarek Ramazan ayını coşkuyla karşılaması insanlık değerlerine yabancı olduğu kadar sahip olmadığı bu değerlere düşmanlık yapan soykırımcı teröristleri kudurttu.

Trump’ın “Gazze’yi boşaltacağım”, “Ortadoğuyu cehenneme çevireceğim” şeklindeki tehditlerine “Biz hazırız” diyen İslami direnişin aziz yiğitlerinin dünyaya insanlık dersi verdikleri görüntüleri Siyonist teröristleri kudurttu.

Yaşanan tüm acılara rağmen Allah’a dayandıklarını haykıran halkın iftar coşkusunu hazmedemediler.

İnsana, insani olan her şeye düşman olan soykırımcı katillerden başka bir şey de beklenemezdi.

Gazze, bir acı olarak yüreğimizin bir yerinde duruyorken, Ramazan’ın ortalarında Halepçe Katliamının yıldönümünde olduğumuzu fark ettik.

Tam 37 yıl geçmiş üzerinden.

2013 Martında Baas’ın Suriye kolunun “Kimyasal silah” kullanma hazırlığı yaptığı günlerde yazdığımız yazıda Halepçe’ye değinmişiz…

“Mazlum Halepçe halkı kimyasal silahlarla katledildi.

Silahların hammaddesini Almanya ve Fransa sağlamış, teknik yardım Amerika’dan gitmişti.

Körfez savaşının Amerikan savunma bakanı Rumsfeld o dönemde Saddam’a çok yakın bir bürokrattı.

Yıllar sonra roller değişti ve emperyalistler, zalim Saddam’ı harcama kararı aldılar.

Batı basını yeni duyuyormuş gibi kimyasal silahlardan ve Halepçe’den söz etmeye başladı.

Saddam devrildi, Irak yağmalandı.

Yüz binlerce insan katledildi.

Amerika’ya karşı olmayanlar getirildi yönetime.

Halk ayrıştırıldı, birbirinin kanını dökmeye hazır gruplar oluştu.

Her şey bir yana Halepçe hiç unutulmadı.

Hiçbir savaşın hiçbir tarafı olmayan, olamayan ihtiyarlar, bebeler katledildi.

Silah, kimyasaldı.

O kadar korkutucuydu ki, ismi bile insanların nefes alamayacakları sığınaklara girip ölümüne yol açmıştı.

Baas’ın günah hanesinin önemli bir bölümünü teşkil ediyordu kimyasal silah.

Ve bugünlerde…

Suriye’nin Baas’ı da kimyasaldan söz ediyor.

“Muhalifler kimyasal silah kullandı” diyerek zemin yoklaması yapıyor.

Hastaneleri, yaralıları çekiyor kameraya ve servis ediyor dünyaya.

“Yarın ben kullandığımda kimse tepki göstermesin” demeye getiriyor.

israilli uzmanlar televizyonlara çıkıp kimyasal silah kullanıldığını doğruluyor.

Kim kullanırsa Siyonist karlı çıkacak çünkü.

Gazze’de kullanılan fosfor bombaları gölgede kalacak çünkü.

Siyonist bunu biliyor.”

Tam da bugünlerde soykırım ortakları Amerika ve Siyonist terör rejimi bütün çabalarını Gazze’de direnişin elindeki esirlerini kurtarmanın çabasındalar.

Niyetleri ateşkesin ikinci aşamasına geçmeden son bir esir takasıyla işi bitirmek ve Gazze’ye yönelik ölçüsüz bir saldırı başlatmak.

Arabulucuların seslerini kestiği, işbirlikçi hükümetlerin direnişi ortadan kaldırıp Gazze’yi savunmasız bir şekilde soykırımcı teröristlerin olmayan insafına terk etme planları yaptığı, dünyanın her yerindeki protestocuların rehavete girdiği bir dönemde “her türlü yasaklı silahı kullanarak” Gazze’de canlı kimseyi bırakmamaktır niyetleri.

16 Mart 1988’de Halepçeliler ilkin bir “Elma kokusu” almışlardı. Sonra ölüm her yerde yakalamıştı insanları.

Kimi evinin eşiğinde, kimi bahçe kapısının önünde, kimi sokakta, kimi kaçmaya çalıştığı aracın içinde…

Halepçe unutulmadı, unutulmayacak.

Katillerin bir kısmı belki kendini gizledi ve bu kirli dünyada bir süre daha yaşadı; ama ilahi mahkemede herkes yaptığı her şeyin hesabını verecek.

Zulmeden, zulme taraf olan ve zulme göz yumanlar…

Belki Halepçe’de bazı yüzlerin berraklaşması zaman aldı; ama Gazze’de her şey ortada.

Zalimler planlar yaparlar; ama Allah’ın planı her şeyin üzerindedir.

“Rabbinin, zulmeden şehirleri yakaladığında yakalaması işte böyledir. Şüphesiz O'nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.” (Hud/102)